MEHMET SARAÇ


AL GELİNLİK ve KÜÇÜK YAVUKLULAR

saraç


 

Fotoğraf açıklaması yok.

Kuccuk kizlarin kendi elleri ile işledigi yavuklularina verdigi nişan (söz) çevresi

1965 den beri sakliyor hanimi olmuş, ben olunce yuzume bunu örtun diye vasiyet etmiş

Süleyman amca 2019da vafat etti,vasiyeti tutuldu

AL GELİNLİK GİYEN

KÜÇÜK YAVUKLULAR

       Osmanlı  kültürünün hakim olduğu yöremizde, hatırladığım kadarıyla, İlkokul sıralarında,  yanyana oturan, birlikte ip atlayan, sek sek oynayan, dombik oynayan kızlı erkekli öğrenciler, okul bittikten sonra bir daha, yanyana gelemezler, birbirlerinden uzaklaşırlardı. İlkokuldan sonrası öğrenciler okutulmazdı. Zaten yakında gidecek  ortaokul da yoktu.

      Kızlar, bir iki yıl sonra çeyizlerini düzmeye başlardı. Evlerinde, gergef dedikleri tezgahı kurarlar,  çeyiz işlemesi yaparlardı. Evin dışına çıktıklarında ise, ellerinde oya şişleri, dantel örerdi. Kızların önceliği, yavuklu bulduklarında, erkek tarafına vereceği çevreyi  işlemekti. Çevre mendilin oyalarla işlenmiş şekliydi.O çevre  gönlünün  sembolüydü,o  çevreyi işlerken utanır hayellere dalar,kimseye göstermek istemezdi .Bittikten sonra ise çok gizli bir yerde  saklanırdı.Ta ki sözü kesilene kadar .. 

       Erkekler ise, babalarının yaptıkları işleri öğrenir, odun kırmayı, ahırlarda hayvanlara bakmayı, çift sürmeyi öğrenmeye çalışırdı. Erkekler ondört, onbeş yaşlarına geldiğinde anne ve babadan ziyade, babaanneler ve büyükbabalar, onlara, yavuklu bulma derdine düşerlerdi.

       İlk yavuklu bulma işi, birinci derece akrabalarda aranırdı. Orada yoksa, komşu kızları düşünülürdü, çünkü komşu kızının huyu, suyu bilinirdi. O da olmazsa köyden başka birinin kızı istenirdi. Kırdan (KÖY DIŞINDAN) Kız aramak iyi sayılmazdı. Denirdi ki "köyün en kötüsü, kırın en iyisinden daha hayırlıdır.

     ." Büyükbabalar ve büyükanneler torunlarına istenilecek kıza karar verdikten sonra, torunlarına, falancanın kızını sana isteyeceğiz verirlerse senin yavuklun o olacak denirdi. Çocuk utancından kafasını bile yukarı  kaldıramazdı. Ağzı laf yapan bir iki kişi de, aileye alınarak cuma akşamları kız istmeye gidilirdi. Gitmeden birgün önce kız evine haber verilirdi: "Yarın akşam hayırlı bir iş için gelecez" diye. Bazen aynı kıza başka dünürler de giderdi. Bu çok normal bir şeydi. Hatta bu, kız evinin hoşuna bile  giderdi. Eğer dünürlük başarılı  geçti ise, kıza annesi derdi ki: "Kalk kızım çevreni getir, yavukluna gönderelim" denirdi. Kız çevreyi getirir, dünürcülere verir, ellerini tek tek  öperdi.

        Çevre alındıktan sonra o gece tüfekler atılır, bu işin bittiği ilan edilirdi. Erkek aldığı bu çevreyle, yavuklandığını anlar, yavuklusundan gelen o çevreyi pantolonunun arka cebinde, birazı dışarıdan  görünecek şekilde taşırdı.

/resimler/2017-7/14/0010117799520.jpg

       Bir de, yetişmiş  hem kızı, hem oğlu olanlar, bazen birini yavuklu eder, diğerini yavuklu edemezdi. Büyük çocuk dururken, küçük çocuk  yavuklu edilmezdi. Enzor olanı, hem yetişkin oğlu, hem yetişkin kızı olup da, ikisini de evlendirmek zorunda olanlardı. Bunlar birçok yere dünürlüğe gidip sonuç alamayıp, çaresiz kalmışlarsa, kendi konumunda gibi olanlarla değişik yapmayı düşünürlerdi.

        Dünürlüğe gidildiğinde kız istenir, hemen karşı tarafta, bak senin de yetişkin bir kızın var, benim de yetişkin bir oğlum, gel değişik yapalım denirdi. Aslında hiçbir anne baba, çocuklarını değişik yaparak evlendirmek istemezdi. Çünkü, bir taraf gönüllü, diğer taraf biraz gönülsüz oluyordu. Vicdanlar buna susarmıydı, kabul edermiydi?

        Başka da çare kalmadı ise mağdur olan bir şekilde razı edilir, ona daha çok altın takılırdı. Ama yine de, etrafta bazıları derdi ki; "Falanca oğlunu cennete attı, kızını da cehenneme..."

         Küçük yavukluların yaşları küçükse, yaşları büyütülür ya da izinlemeleri düğünden birkaç yıl sonra alınırdı. Değişik olanların düğünleri arka arkaya yapılırdı.

          Yavuklu olunduktan sonra yavuklular birbirinden utanır, birbirlerinden kaçardı. Yavukluların  birbiriyle  görüşmeleri hoş karşılanmazdı. Ama erkek yavuklusuna, akrabası olan  aracı  kadınlarla, bir kese kağıdı lokum yada şeker gönderirdi. Bu düğüne kadar böyle devam ederdi.

       Düğün davetiyesi olarak, kına, kibrit kutusu, para kesesi, mendil  gönderilirdi. Kına gelinin eline yakılırdı ya, kibrit kutusu neden gönderilirdi? Onu da sordum. Kibrit gönderme geleneğine, atalarımız erkeğin, yuva kurması, baca tüttürmesi anlamını yüklemişler.

       Küçük kız yavuklular Baba evlerinden al gelinlikle, dualar okunarak,  ata biner, aynı şekilde attan al gelinlikle, yeni evine inerdi. Yavuklusu onun koluna girer eve çıkarırdı. İlk on dakika bir odada yalnız kalırlar, ´hoş geldin eve´ denirmiş; sonra herkes odaya dolar, düğünleri yapılırdı. Artık bundan sonra bu kapıda, ilerisini bilemediği yeni hayatına başlamış olurdu.

        Bugün artık, küçük yavukluların bir kısmı bu dünyadan göçüp gitti, bazıları da yolun sonuna geldi...

        Dileriz  Allah´tan huzurlu ve mutlu bir hayat yaşamışlardır...

 

                                                                          m.saraç