FİKRET YILDIRIM


8 MART DÜNYA EMEKÇİ KADINLAR GÜNÜ

.


Xatun, hatun, katun, hanım, kadın (kraliçe, ece).

“Kadamak” eyleminin “kad-” kökünden türetilmiş sözcüğe, zamanda geriye gidildikte, ilkin Orhun Yazıtları’nda (735 Yılı) denk geliyoruz. Ayrıca Dede Korkut’ta (*) da “Ak südün emdigim kadunum anam” (1400’lerin başlangıcı) biçiminde karşımıza çıkıyor.

Orhan Hançerlioğlu’nun Felsefe Sözlüğü’nde de “kadın”; “buyurgan”, “egemen” anlamında yer almaktadır.

Sözcüğün onüç yüz yıl geriye gittiğimizde görebildiğimiz zamansal ve mekânsal biçim ve içeriğinin, günümüzdekiyle karşılaştırıldığında, geçirmiş olduğu evrimsel yolculuğun son derece trajik oduğunu söylemek zorundayız.

Tarihin belli bir zamanında ve belli bir coğrafyasında karşılaştığımız bir görüngünün, zaman ve mekân yolculuğundaki değişimi, söz konusu insan soyu ve onun da yaratıcısı “kadın” olunca, yaşamsal öncelikler sıralamasının en başındaki yerini alıyor.

Karl Marks’ın 1844 Elyazmaları ve Alman İdeolojisi’nde de karşımıza çıkan, insanın “doğaya - ” ve “kendine yabancılaşması” kavramları, kanımca “kadın”ın toplumsal varoluş içerisindeki konumunun ve anlamının evrensel ölçekteki tanımını ve kavranmasını daha da kolaylaştıracaktır.

Bu yazımızda söz konusu olan, “kadın”, “jin”, “zen”, “zenne”, “cenék”, “al nisa”, “woman”, “Frau”, “femme” vd. değil bizim için: İnsan türünün soyunun, bugününün ve yarınının tek kaynağı olan bir “canlı”nın, ortaya çıktığı zaman diliminden bu yana zaman yolculuğu serüveninde uğradığı değişime odaklanabilmektir.

Her yılın 8 Mart günü geldiğinde, gül ya da çiçek demetleriyle sembolize edilerek anlamı ve içi boşaltılan “Dünya Kadınlar Günü”, insanın insana yabancılaştırılmaya çalışılmasının önüne geçilemezmiş gibi görünen kitlesel hatta belki de küresel bir manipülasyonudur.

Oysa, acımasız ve amansız kapitalizmin, 8 Mart 1857 tarihinde, ABD’nin New York kentinde, bir tekstil fabrikasında çalışan 40 bin dokuma işçisinin çalışma koşullarının iyileştirilmesi ve “insanca” yaşayabilmek için başlattıkları genel grev sonucu, polis tarafından fabrikalarına kilitlenerek, çıkarılan yangında katledilmeleri ve bu trajik olaylar sırasında 120 kadın işçinin can vermeleri üzerine, insanlık belleğine kazınmış acıların tarihlendiği bir gündür.

Daha sonraysa, Alman Sosyal Demokrat Partisi önderlerinden Clara Zetkin, bu insanlık trajedisini geleceğe kayıtlamak için 26-27 Ağustos 1910 tarihinde, Danimarka’nın Kopenhag kentindeki 2. Enternasyonal’de, bugünün “Uluslararası Dünya Kadın Günü” olarak anılması önerisini kabul ettirerek insanlığın geçmiş-şimdi-gelecek bilincinde yer almasının önünü açmıştır.

Gerçi, aynı bilinçli ve yürekli kadının Doğu Almanya döneminde Berlin’deki bir caddeye verilen adının, duvar yıkıldıktan sonra yeniden silinerek Dorotheenstrasse olarak değiştirilmesi, kazanılmış bir menzilde önlenememiş trajik bir kazadır.

Dünya Emekçi Kadınlar Günü, “abiye ve pespaye makyaj ve kozmetiklerle ve sahte komplimanlarla kıpkırmızı gül ve tektaşların hediye etme magandalığı ve romantik müzik eşliğinde şarap içme ritüeli" değildir; 120 emekçi kadının faşitçe katledilmelerinin anısını yaşatmaktır.

Aslı olmayanın asaleti olmaz, aslını bilmeyenin mezarında ot bitmez!

İnsan, kadının eseridir.

Fikret Yıldırım

(*) Dede Korkut Kitabı’nın bugün elimizde bulunan iki elyazmasından biri Dresden Kütüphanesi’nde diğeri de Vatikan’da korunmaktadır.

8 Mart 1857 New York