FİKRET YILDIRIM


ADALET

Adalet


Arapça dengeli olma, dengeleme anlamlarını içeren "adl, adâla" eylemlerinin kökü olan "adil" sözcüğünden "-et" yapım eki ile türetilmiş ve TDK sözlüğünde "hak ve hukuka uygunluk, hakkı gözetme, doğruluk, türe" ve ayrıca hakça üleştirme anlamlarına gelen sözcük Türkçeye, Türkün islam ile karşılaşmasıyla giriyor.

Bir dile girmiş herhangi bir sözcüğün o dilin kurallarına uygun ön ve son ekler alması, o dilin başkaca yapısal dayatmalarına uğraması kaçınılmazdır. Örnekse "adalet-li" dendikte, buradaki "-li" eki, Türkçenin addan sıfat türeten yapım eklerinden biridir.

Türümüzün ayağa kalktıktan sonraki binlerce yıllık tarihi sürecinde birlikte yaşamaya başlamasıyla, ortak yaşamın olmazsa olmaz kuralları da görünmeye başlamış, küçükten büyüğe ve yerelden evrensele çeşitlenerek niteliksel ve niceliksel gelişmeler göstermiştir.

Başlangıçta, toplumun hiyerarşik yapısına koşut olarak, söz konusu toplumun inanç yelpazesi ve yaşam felsefesine göre gelişen ve örgütlenen adalet aygıtı, sözlü olarak kuşaktan kuşağa aktarılan gelenek ve göreneklerle sürdürülmüş, kuyunun içinden çıkan kurbağanın dünyayı görüp tanımasıyla daha karmaşık ve içinden çıkılamaz bir duruma gelmiştir.

Tarih bilimi eğer yanılmıyorsa, kanunların ilk kez Mezopotamya’da M.Ö. 1760 yıllarında Sümerlilerce, Hammurabi tarafından yazıya döküldüğünü söylemektedir. Sonrasındaysa insanların birlikte yaşadıkları birçok yer ve zamanda benzeri kanun yazmalarına rastlanmış, M.S. 1215’teyse İngiltere Kralı John’a, kendisinin ve toprak sahibi baronların yetkilerini kısıtlamak amacıyla imzalattırılan Magna Carta (Latince Büyük Ferman) günümüzdeki anayasalara gidilen süreçte önemli aşamalardan biri olmuştur. 39. Maddesi, günümüz hukuk anlayışının temellerinden biri olarak benimsenmektedir:

„Özgür hiç kimse kendi benzerleri tarafından ülke kanunlarına göre yasal bir şekilde muhakeme edilip hüküm giymeden tutuklanmayacak, hapsedilmeyecek, mal ve mülkünden yoksun bırakılmayacak, kanun dışı ilan edilmeyecek, sürgün edilmeyecek veya hangi şekilde olursa olsun zarara uğratılmayacaktır.“ [1]

Ne tarih, ne hukuk, ne de ahlâk dersi vermeye soyunuyorum burada. Yukarıdaki alıntı bilgiler, günümüzde artık herkesin parmaklarının ucuna dek gelmiş bulunuyor.

Yapmak istediğim yalnızca, günümüzün ışık hızı zamanlarında kitlesel medya organlarının hipnoz güçlerinin üst düzeyde seyrettiği bir evrensel anda, insanlık kültürüne ilişkin yaşamsal kavramların hızla ve şiddetle erozyona uğratılıp içlerinin boşaltılması karşısında bir farkındalığa dikkat çekmektir; hepsi bu kadar.

Sözde "öbür dünya" öcü adalet anlayışıyla "şimdi"de ve "bu dünya"da yaşayan her türlü canlının daha adil (adaletli), insana ve doğaya yaraşırcasına yaşayabilmesi için bundan yüz yıl önce Anadolu toprakları üzerinde, can ve kan maliyeti son derece yüksek bir mücadeleyle yürürlüğe konmuş "lâik" cumhuriyet anlayışı, göksel hukukun yere indirilmesi denemesinin yeryüzünün öne çıkan örneklerindendir.

“Faşizm, atılan ilk bombalarla başlamaz, her gazetede üzerine bir şeyler yazılabilecek olan terörle de başlamaz. Faşizm, insanlar arasındaki ilişkilerde başlar, iki insan arasındaki ilişkide başlar...” diyor, Avusturyalı yazar Ingeborg Bachmann, ilk kez 1971 Yılında yayınlanan Malina adlı romanında.

Öyleyse toplumların tek tek hücrelerini oluşturan biz insan tekleri, bireyler ya da vatandaşlara büyük iş düşmektedir, "adalet“ ütopyasını yaşama geçirebilmek için. Önce kendimizden başlayamayacaksak bu ülkü asla gerçekleşemeyecektir; burası kesin. Hiç bir ömür bunu gerçekleştirebilmek için yeterli değil ama en azından örnek insanları örnekleyerek kendimiz de birer örnek insan olabiliyorsak, bizler görevimizi yapmış sayılabiliriz.

Bakmayın siz Amerikan Doları'nın üzerinde "In God we trust" [2] yazdığına! Bugünkü özü ve biçimiyle "Allahına kadar Allahsız" bir kâğıttır o, dolaşımda bulunduğu toplumların adaletini yerle bir eden.

Adaleti ve hukuku gökten yere indiremeyen toplumlarsa, bu gidişle "adaletin bu mu dünya" şarkısını daha çok uzun süre söyleyeceğe benzerler.

Fikret Yıldırım

[1] Vikipedi
[2] Tanrıya güveniyoruz/inanıyoruz.

Sümerce yazılmış Hammurabi Kanunları'ndan bir kesit | www.onedio.com