FİKRET YILDIRIM


ANDAN ZAMANIN SONSUZLUĞUNA

.


Hiç bir resme bakarken ortalığa yosun kokusu yayılır mı?

Balık balık esintili denizden martı cıvıltıları?

Donmuş zamana çakılı duran ahşap evler anlatır mimarın geometrisini, usta ve amelelerin alın terlerini. Faytonlarla atlar birdirler, birbirlerine zulmetmezler.

Usul usul akmakta olan yaşam nehrinin telâşsız ve dingin insanları sessizce fısıldarlar varolmanın anlamını, sürekli genişleyen evrenin sınırsız ve sonsuz adressizliğinde.

Ağaçlar bile bilirler ağaçlıklarını, mağrurca poz verirler.

Geçmişe ve geleceğe saygıdır aslında nesnelerin birbirleriyle ilişkileri; varoluşa karşı sorumluluğun en zarif duruşunu gösterirler.

Bu resmi yırtıp atmak için çok uzaklardan geleceklere gözlerini doldurarak bakıştır; cenneti arayanların her bastıkları yeri cehenneme çevirebileceklerinin sessiz çığlığıdır.

Ortalıkta ne din ve milliyet istismarcıları, ne motor gürültüleri ve zehirli gazlarıyla çevreyi ve ruhları kirleten sevgi ve saygı tecevüzcüleri ve ne de gündelik kaygılarıyla birbirleriyle döğüşerek birbirlerini katledenler vardır.

Şimdi vardır, burası vardır: ne geçmiş ne de gelecek!

Eskimiş resimler „beni anla“ diye yalvarırlar doymak bilmeyen egolara:

“Ben, arkana dönüp bakmayı aklından bile geçiremediğin kendinim senin; sarıl bana“ diye inim inim inlerler.

Fikret Yıldırım

Görsel | Pendik 1950 Yılı