ZEKİ GÜVEN

Tarih: 27.04.2018 01:00

KES ULEN ( ANI )

Facebook Twitter Linked-in


                 

                                                            KES ULEN  

/resimler/2017-2/20/2324382717957.jpg

Şaban Dülger (05.01.1953 - 27.04.2015)


             Yıl 1978. Eskişehir Eğitim Enstitüsü´nde okuyorum. O yıllarda bizim Yenipazar minibüsleri (Adem Ceylan -Nuri Güven) Eskişehir halinin (Şimdiki Haller binası) doğu tarafındaki lokantanın (Şimdi çorbacı, pilavcı) önünde  dururdu. Ben ara sıra memleket özlemimi gidermek için  oraya giderdim. Çevrede mutlaka bir memleketlimizi görürdüm. Doktora veya bir işi dolayısıyla gelenler; çalışmak para kazanmak amacıyla gurbete çıkanlar oralarda bulunurdu.

             Bu semtte  babasına kızıp Eskişehir´e kaçan delikanlıların, çalışmaya gelen amelelerin konakladığı bir han vardı: Kaşar Hanı. Ucuz bir konaklama yeriydi. Bu handa da bizim memleketlimiz bolca bulunurdu.

            Bir gün oralarda gezinirken Şaban abiyle karşılaştım. Çok sevindim tabi. Sevdiğim bir büyüğümdü Şaban abi. (Yenipazarlı darbukacı Ali Dülger´in abisi olur.) Benden beş altı yaş büyüktü. Kıbrıs gazisi. Sessiz, sakin, kavga dövüş bilmeyen, az konuşan biri. Kucaklaştık... Hal hatır sorduktan sonra bir iki aydır Eskişehir´de olduğunu evi de taşıdığını söyledi. Orada burada inşaatlarda çalıştığından bahsetti.

            O gün işşizmiş. Öğle vakti...  Dedesi ya da ninesi ile ilgili kötü bir duyum almış. Ya çok ağır hasta ya vefat etmiş. Merak içinde olduğunu söyledi. O günlerde gelen giden de yok öğrenememiş bunu. (Kış, yollar kapalı mıydı acaba?) Şimdiki gibi ankesörlü telefon, cep telefonu da yok o zamanlar. " Sen anlarsın Yenipazar´a telefon edelim." dedi. "Tamam abi dedim, PTT´ye gidip yazdıralım. "

            Eskişehir garındaki PTT şubesine gittik. Formu yazıp doldurduk görevliye verdik. Bekleyeceğiz birkaç saat. Çünkü Yenipazar aranacak. Sonra babası Ahmet Dülger Yenipazar postanesine çağrılacak. Herkes hazır olduktan sonra hatlar  boşalınca ve bizim sıramız da gelince görüşme yapılacak. Uzun hikaye...

            PTT çok yoğun. Mektup, kartpostal, koli gönderenler,  bizim gibi telefon yazdıranlarla dolu. Nasıl dolu olmasın? Koskoca Eskişehir´de iki postane var benim bildiğim. Biraz dikilmik mikildik yorulduk. Cam kenarındaki oturaklardan birinde yer açıldı, oturduk. Üç kişilik bir oturak. Şaban abi´nin sağında iri kıyım  bir adam oturuyor. Ben Şaban abi´nin solundayım. Köyden kentten konuştuktan sonra konu bitti. Bir süre sessizce durduk.

            Bir ara Şaban abi sağ tarafındaki iri  adama "Sen de mi telefon yazdırdın abi." dedi saygılıca. Adam dediğim gibi ayı gibi ve çok sert görünümlü  biri. Tıpkı Kemal Sunal´ın Sahte Kabadayı filmindeki Dikiştutmaz Sabri´ye benziyor.

           Adam ağır ağır kafasını çevirdi. Şaban Abi´yi tepeden tırnağa süzdükten sonra:

           "Sana ne lan?.. Sen kimsin?.. Sen Cumhurbaşkanı mısın?.. Sen genelkurmay başkanı mısın?.. Başbakan mısın?.. Sen kim oluyorsun da bana soru soruyorsun?" Demesin mi?

           Adamın kalın, borazan sesi postaneyi kapladı. Postanede çıt yok.  

           Adam " Dağılın ulen, ayı mı oynatıyoruz burada?"  dese herkes kaçacak delik arayacak, postanede kimse kalmayacak. O kadar korkunç bir adam. Aynı  şeyleri tekrarlayıp duruyor.

           Herkes bize bakmaya başladı. Biz, " Keşke dilimizi eşek arısı soksaydı da bu soruyu sana sormasaydık." diye içimizden geçiriyoruz. Adam susmuyor. Dan dan yüksek perdeden konuşmaya  devam ediyor: "... Bu devlet adamlarının dışında bana soru soracak adam daha anasından doğmadı." 

           " Abi, şey ... Özür dileriz. Biz yazdırdık da hani. Acaba sen de mi yazdırdın? " diye merak ettik falan diyeceğiz adama. Adam hiç fırsat vermiyor konuşmamıza. Şaban abi arada bir araya girmeyi deniyor ama ne fayda?  Adam susmak bilmiyor. Konuşmalarımızdan bizim köylü, zararsız insanlar olduğumuzu anladı galiba.   Allah Allah !..  Ne yapmalı da bu adamı susturmalı?.. 

          Postanedeki kadın, kız, erkek herkes bize bakıyor. Le havle vela kuvvete illa... 

           Şaban abi birden yerinden fırladı." Yeter be !.. Kes  ulennn, kesss !.. Çık  dışarıııı!"  

         Diye öyle bir gürledi ki  ki postanenin camları zıngıldadı (titredi). Adamın başına dikildi. Ellerini pençe yaptı. Parçalamaya hazır bir kartal gibi bekliyordu. Göğsü körük gibi şişip şişip iniyordu. 

           Adam, fosssssss.

           Bir balon gibi söndü. Başını önüne eğdi. Hiç cevap vermiyor. Kuzuya döndü. Sanki adamın hacmi küçüldü.  Adamın dayılığı yerlerde  sürünüyor. Şaban abi de aynı pozisyonda kımıldamadan duruyor. O an Şaban abinin 1974 Kıbrıs Barış Barış Harekatı´nda sıcak savaş ortamında bulunduğunu anımsadım. Etrafta çıt yok. 

          Neden sonra postanede tek tük  kıs kıs gülmeler  başladı. Benim de gülesim geldi. Camdan dışarı baktım: " Şaban abi dışarıdan bizi çağırıyorlar." dedim."

          Kapıdan dışarıya gülmeden zor attık kendimizi. Dışarı çıkınca da Allah ne verdiyse koyuverdik. Ben hahahahaha, Şaban abi  hihihihi   hahahahahaha  yerlerde yatıyoruz. Peşimizden birkaç kadın ve adam da çıktı dışarı. Onlar da gülüyorlardı. Hep beraber gülüştük. Bir ara kadınlardan kuvvetli olanı sordu: " Oğlum, o adama ne sordunuz da kızdı size." dedi.

          Ben de: " Sen de mi telefon yazdırdın abi diye soruverdik, hepsi o  abla." dedim . Bunu duyan kadın: " Vay terbiyesiz herif. Çocuklardan ne istedin de bağırıp çağırıyordun." diye söylene söylene girdi içeri.

          Bu olayı Yenipazar´da düğünde dernekte, farklı farklı ortamlarda anlatırdım hep. Şaban abinin çok hoşuna giderdi. Ben anlatırken kıs kıs gülerdi. 

          Bugün vefatının üçüncü yılını doldurduğu gün. Onun hatırasına bir kere de sizlerle paylaşmak istedim. Bir Fatiha´yı esirgemeyin artık bu temiz kalpli Kıbrıs  gazisi  abimizden. Ben okudum bile. Allah Rahmet Eylesin. Mekanı cennet olsun . Zeki Güven, 27.04.2018

/resimler/2017-2/20/2319263089314.jpgŞaban DÜLGER


Orjinal Köşe Yazısına Git
— KÖŞE YAZISI SONU —