FİKRET YILDIRIM


“AN”LATMAK

.


Adama tek tek anlatıyorum.

Bak kardeşim diyorum, böyle böyle böyle.

Adam, hiç istifini bozmadan “anlat anlat, heyecanlı oluyor” gibi yüzüme bakıp duruyor.

Ufak ufak sinirlerimin bozulmaya başladığını fark ediyorum; ağzım kuruyor, daha sık nefes almaya başlıyorum. Yok yok diyorum, kendime hakim olmalıyım, haklıyken haksız duruma düşmemeliyim. 

Ta baştan başlayarak yeniden anlatmaya çalışıyorum. Devrik tümceler kurmayı deniyor, sözcelerimi vurgularına dikkat ederek dilegetirmeye özen gösteriyorum. Bir ara sakinleştiğimi sanıp rahatlar gibi oluyorum ama adam öylece yüzüme bakmayı sürdürüyor. Ne bir tepki, ne bir şaşkınlık ne de bir mimik gösteriyor.

Hayır bu böyle olmayacak diye düşünürken kan dolaşımımın yeniden hızlandığını hissediyorum. Tamam, bu seferki his filan değil, düpedüz öfkelendiğimi görüyorum.

Ve giderek sesimizi yükseltiyor, bağırmaya başlıyorum.

Adamda tık yok!

Sonra birdenbire susuyorum.

Adamın gözlerinin ta içine bakarak:

-Sen ne biçim insansın be! Ne diye birşey söylemiyorsun, beni çıldırtmak mı istiyorsun, diye sorunca:

-I am tourist, tourist, I don’t understand you. I am from Djibouti, diye beni yanıtlıyor.

“An”laşılmak için “an”latmak yetmiyor. Karşınızdakinin sizi “an”laması, sizin de onun sizi "an"layıp "an"lamadığını "an"lamanız gerekiyor. Yoksa “an”ınızı ve “zaman”ınızı boşuna tüketiyorsunuz.  

Fikret Yıldırım

Foto | Yusuf Çetin • Anda Buluşmanın Resmidir