FİKRET YILDIRIM


BEYAZ VE KIRMIZIYA DAİR

.


"Çiğ süt emmiştir insan".

Vahşidir bu yüzden doğar doğmaz. Doğru anasının memesine saldırır önce. Dünyayı ayağa kaldırır susayınca. Daha sperm iken potansiyel kardeşlerini geride bırakarak ulaşmıştır çünkü yumurtaya.

Bir yıl geçince ayaklanır, üç yıl içinde de duyduğu sesleri taklit ederek konuşmayı öğrenir.

Ailesini bilir sonra. Ardından çevreyi ve dünyayı fark eder.

Varolabilmenin dayanılmaz ağırlığını öğretir yaşam her alanda; korkuyu, sevinci, üzüntüyü ve mutluluk hissini tadar sonra. Aç kaldığında ekmeğin ne olduğunu öğrenir. Kavga ve mücadeleyle tanışır.

Arkadaşlığı düşmanlığı, benciliği fedakârlığı, sadakati hıyaneti, iyiyi kötüyü, güzeli çirkini, günahı sevabı, bu dünyayı öteki dünyayı, Hanya'yı Konya'yı, Mevlâ'yı Mevlâna'yı, belâyı kalûbelâyı ve saymakla bitmez pek çok gerçeği öğrenir mecburen.

Kazık yer, kazık yememeyi de sonrasında deneyimler; vicdanı olgunlaşmamışsa kazık atmaktan da kaçınmaz, yenik düştüğünde intikam zavallılığına.

Zevki tadar doymaz, mevki ve makamı yakalarsa kimseye bırakmaz.

Ölümü görür korkar, gücü görür tapar. "Olmak"tansa "sahip olmak" için insan kanı bile içer. Bundan sonra da artık hiç doymaz.

Ve gün gelir:

"Anasından emdiği çiğ süt, fitil fitil gelir burnundan".

Ve o bembeyaz süt, kızıl kana belenmiştir çoktan.

Fikret Yıldırım

Görsel | www.flickr.com