ZEKİ GÜVEN


ÇOCUKLUĞUMUZDAN KALANLAR


                      ÇOCUKLUĞUMUZNDAN KALANLAR 

               Bu yazımda da  konum (İlçemiz Yenipazar´da) çocukluğumuzdaki (altmışlı yıllar) oyunlar, çocukluğumuzdaki yaşantılar. Büyüklerime ve yaşıtlarıma bu günleri anımsatmak; çocukluk yaşantılarının nereden nereye geldiğini göstermek amacıyla paylaşıyorum.

              Çocukluğumda oyunlara başlamadan önce takımları ve ebe olacak arkadaşı belirlerdik. Bunun için çok demokratik, mantıklı, kimsenin karşı çıkamayacağı  yöntemler kullanırdık.

/resimler/2018-7/9/0205130547946.jpg/resimler/2018-7/9/0205540704619.jpg/resimler/2018-7/9/0206236486437.jpg

           Alışmak ; çocuk oyunlarında takım kaptanlarının ya da rakip iki oyuncunun takımlarına sırayla oyuncu almaları .

          Kim ilk oyuncuyu kendi takımına alacak, seçecek? İşte bunun için ya yazı tura atılır ya bir nesnenin  bir yüzü seçilir, ya bir tahtanın ya da  yassı bir taşın bir yüzüne tükürülürdü. Yazı mı? Tura mı ? Para yoksa "Yaş mı? Kuru mu? "diye sorulur. Biri seçilir, havaya atılırdı. Kazanan  oyuncu seçimine, oyuncu alımına  başlardı. Bir o bir o ... bütün çocuklar teker teker takımlara alınırlardı.

           Ne kadar tutarlı ne kadar demokratik ve  objektif değil mi?. Üstelik bu  seçiciler ( alıcılar) denk güçte arkadaşlar olurdu. Ya oynanacak oyunda en iyiler ya  orta kuvvette oyuncular ya en kötüler... Bu da  haksızlık olmaması için düşünülmüş bir çareydi.                              

           Adımlaşmada ise  on, on beş adım uzaklığa gider seçiciler.

           Aldım verdim ben seni yendim, diyerek ayak boyu, ayakkabı boyu adımlayarak birbirlerine yaklaşırlar. En sonunda ayağına basılan kaybeder. Ayağa basan  yani kazanan ilk oyuncuyu seçme hakkı kazanır.

           Bu yöntemler genellikle futbol takımlarını oluştururken; dokuz kiremit, kemik, mendil kapmaca,  ... gibi takım oyunlarını oynarken  kullandığımız  yöntemlerdi.

         ? Hırsız-polis oyununda biraz haksızlık olur gibiydi. Oyuncu  bir kolunu alımcıya( secici)  uzatır. Secici, oyuncunun kolunun   orta parmak ucundan başlayarak hırsız-polis, hırsız-polis  diyerek eliyle oyuncunun koluna masaj yapar gibi kesme vura vura omuz başında durur. Omuz başında en son hangi sözcüğü söylemişse oyuncu ondan olur. Yani ya hırsız ya polis...

            Bu yöntem çocukken bile bize objektif, sağlıklı gelmezdi. Hırsız olacakken polis; polis olacakken hırsız olmak işten bile değildi.Seçicinin eline kalırdı kaderin.  Hırsız olmak isteyen cin gibi arkadaşlarımız da olurdu. Ama takımlar genellikle secicinin istediği çocuklardan oluşurdu. Oyun gece karanlıkta oynanırdı. O yüzden hırsızların içinde de polislerin içinde de korkusuz gözü kara çocuklar bulunmasına dikkat ederdi. Yoksa oyunun tadı tuzu olmazdı. 

         ? Kim osurdu bit osurdu , yongaladı, yere düştü, pancar pişti, götü şişti. Tas, tus, dingili büzük ,tıs.  

          Bu tekerleme de ebe seçimi için söylenirdi. Çocuklar daire olur. Tekerlemeci  sıraya  kendisini de alarak " ki/ mo/ sur /du/ bi/ to /sur /du /yon/ ga /la/ dı /ye /re /düş /tü /pan/ car /piş /ti /gö /tü /şiş /ti/ tas /tus /dingili/ büzük/ tıs /."  

          Tıs kimde söylendiyse o ebe olmaktan kurtulur. Sen çık der secici. Sonraki çocuktan başlar gene ki mo sur du ... sen de çık. Bu böyle en son çocuk kalana kadar sürer. En sona kalan oyunun ebesi olur. Bu genellikle saklambaç ve körebe oyununda kullanılan bir yöntemdi.

         ?İğne /miğne/ do/ si / do /si / saklam/  bo/  si /...  saklam/  bos / saklam/ bos / dingili / badem/  tos /...  Avust/ ral /ya /Fran /sız /ca/  Bu da yukarıdaki gibi ebe seçme tekerlemesiyd.

/resimler/2018-7/9/0135532388154.jpg

          ? Badaşma,eşleşme: Çocukluğumuzdaki  takım oyunlarında uygulanan bu yöntemde denk kuvvetteki oyuncular birbirleriyle eşleşir. Biraz uzağa giderler. Birer sözcük tutarlar. Seçicilerin önüne gelirler. Ve tuttukları sözcukleri biri söyler  : Elma mı ? Armut mu?  Kuzey mi ? Güney mi? Zerdali mi? Kayısı mı? ... Seçicinin söylediği sözük kiminse o çocuk onun takımına geçer.

          Diğer oyunlarımız: Mendil kapmaca, istop, ip atlama, kemik, köşe kapmaca, salıncak, el üstünde kimin eli, kavak dalına binme ( ata binme), daga g.tü, tavşan kaç tazı tut, gazoz kapağıdömelmilemoçu çevirmekmet, gancırdağa binmek (büyükler binerdi), çember çevirme, kazık , birdirbir , sek sek , üçtaş, beştaş, dokuztaş , yağ satarım/ bal satarım /ustam ölmüş /ben satarım...  

           Hümbecik- misket  oyununda avantaj sağlamak için bazı sözcükler kullanırdık: Dıktıgiliş, hepsi, el üstü mum direk, diz üstü,  boy resmi... Oynama sırası gelen bu sözcüklerden birini kullanırsa misketini o şekilde atabilirdi. Örneğin; boy resmi dediyse ayaktan, boydan  atış yabalirdi. Diz üstü diyen elini dizinin üstüne koyarak, hepsi diyen misketi ile hümbe arasındaki ve diğer oyuncuların misketleri arasındaki bütün engelleri, ayağıyla eliyle kaldırarak atış yapabilirdi.

           Mızıkçılık yapıp bir bahaneyle oyunu terkedenlere koro halinde  " Oyunu bozan /  Götü   borazan" derdik. Tartışma çıktığında "Karıncanın kardeşi var." diyerek en yakın arkadaşımıza arka çıkardık. 

                                                               ?  

              Kimin avlusunda oynuyorsak onun annesi " Çocuklar buraya gelin." diye seslenir; önceden hazırladığı üzerine torba yoğurdu, kaymak  ya da  salça sürülmüş  ekmek dilimi verirdi elimize. Hem oynar hem ekmeğimizi yerdik. Ekmeği yere düşürdüğümüzde üç kere öpüp alnımıza koyar ; yemeye ve oynamaya devam ederdik.  

            Akşam hava kararana kadar sokakta oynadıktan sonra "Herkes evine / Tilki damına"  diye arkadaşımızın sırtına  vurup evimize kaçardık. Eğer en son sen vurursan sen  herkes  arkadaşın tilki sayılırdı. 

           Üstümüz başımız ta ensemize kadar çamur içinde kalırdı. Ellerimiz  kapkara boynumuz yağır gibi olurdu. Kara lastik ayakkabılarımızın içi ise  vıcık vıcık. Çocukların ellerinde siğil yüzünde yara, bere eksik olmazdı. Bütün çocukların sümüğü akardı. Çünkü sıkı giyenemezdik. Su geçirmeyen ayakkabılarımız da yoktu. Annelerimiz ne kadar "Oğlum, yaşa taşa oturma." deseler de  unutuverirdik.

            Ayda bir berberde kör makine ile  bir ya da iki numara   traş olurduk. Berber sol eliyle kafayı kımıldatıp saçlarını makineye çektirmesin diye  kafamızı sıkıca bastırır sağ eliyle makineyi kullanırdı. Boynumuz acırdı ağırlıktan. Okulumuzun bahçesi, sınıflarımız kabak bahçesine dönerdi. 

           Evlerde içme ve kullanma suyu yoktu. O yüzden ellerimizi doğru dürüst sabunlayıp yıkayamazdık. Haftada bir annelerimiz sobanın yanında koca leğende bizi yıkardı.

             Öğretmenimiz görmesin diye elimizdeki kirleri koca leğende, çaylarda, derelerde kiremit ya da taş sürterek gidermeye çalışırdık.   

            Altı yedi  yaşında çalışmaya başlardık. Bakkaldan ısmarlanan bir şeyi alma, elimize bir değnek alıp inekleri çeşmede sulama ile başlayan çalışma hayatımızın ilk dönemi kuzu otlatma, öküz gütme, deste arabası çiğneme ... ile on iki on üç yaşımıza kadar sürerdi. Bütün bunların yanında yaz tatlinde hocaya gider; ilkokulu bitirmeden  hatim indirirdik.

           Bütün kırlar, çayırlar, tarlalar, dağlar taşar, kuşlar, çiçekler,  akan dereler, çaylar bizimdi. 

           Erkek çocuklar... On üç on dört yaşımıza gelince yeniyetme (bıyığı çıkmaya başlayan erkek çocuk, delikanlı)  olurduk. Damları kürüme,  tırpanı ele alma, eşekle dağdan odun getirme, çift sürme ... gibi koca adamların yaptığı işler bizi beklerdi. Babalarımızın en büyük yardımcısı olurduk. 

          O yıllarda (altmışlı yıllar) söz dağarcığımızdakiler ise şunlardı:

         ? Leylek leylek havada /yumurtası tavada 

         ? Yağmur yağıyor /seller akıyor/ Arap kızı camdan bakıyor. 

         ? Gıt gıt gıdak / yumurtam sıcak/ inanmazsan / gel de bak.

         ? Yağ yağ yağmur / Teknede hamur / Ver Allahım ver/ Sicim gibi yağmur ( Bir güzel yağmur)

         ? Sübaneke sümsüm ( sümbül) teke /Anam çepiş babam teke.

          ? Yerde ne var / Yer boncuk , Gökte ne var/ Gök boncuk / Ananın adı ne / Hatmacık / Kaldır beni hoppacık. Bu tekerlemede  yere sırt üstü yatar iki ayak tabanımızı küçük kardeşimizin karın göğüs kısmına dayayıp ellerini tutup bu tekerlemeyi söylerdik . Kaldır beni hoppacık deyince çocuğu havaya kaldırırdık.

         ?Vay belim,

          Katran´ın altı Selim.

          Selim´in altında ,

          Tombaklı gelin./ Yenipazar

         ? Minarelerimiz ışıl ışıl

           Pınarlarımız şırıl şırıl

           Abasının köyü şeher olacak,

           Cipler gelecek ,kamyonlar gidecek. Tohumlar/ Yenipazar

/resimler/2018-7/9/0200461792308.jpg

          ? İsmail, Fethi, Ender filelere gönder. ES  ES  ES    Kİ Kİ Kİ     ESKİ  ESKİ  ES   Eskişehirsporlu arkadaşlarımız söylerdi.

           ? Fener dünyayı yener,

              Beşiktaş´a gelince söner.    Beşiktaşlıların tezahüratıydı.

          En çok Eskişehir- Beşiktaş maçları yapardık. Bizim çocukluğumuzda Yenipazar´da Galatasaray ve Fenerbahçe taraftarı nedense  azdı. 

          ? Heyyyy Allah ! Bir baba hindi ...  bindi .   Bütün takımlar kullanırdı.

          ? Üç tas hoşaf.

          ? Çekoslovakyalılaştıramadıklarımızdan mısınız? 

          ? Bir berber bir berbere bre berber gel beraber bir berber dükkanı açalım demiş.

          ? Dal sarkar kartal kalkar / Kartal kalkar dal sarkar.

           ? Şu yoğurdu sarımsaklasak da mı saklasak?

              Sarımsaklamasak da mı saklasak?

          ? Bu köşe yaz köşesi, bu köşe kış köşesi. Ortada lamba şişesi.

          ? Bu duvarı badanalamalı mı, badanalamamalı mı?

          ? Emişle Memiş mahkemeye gitmiş. Mahkemede mahkemeleşmişler mi mahkemeleşememişler mi?

            Çocukluğumuzda söz dağarcıığımızdaki tekerlemelerden biri de bizim coğrafyanın ürettiği  bir tekerlemeydi. Harmanköylü ya da Muratçalı Şevket isminde bir  amcamız Morris BMC marka bir araba alır. İdris ve Ramis adındaki arkadaşlarını hissedar yapar arabasına. Bunun üzerine yöremiz aşağıdaki tekerlemeyi üretiverir hemen:

           ? Arabası Morris, şoförü Ramis, muavini İdris, patronu Şevket , dördü bir şirket. Yağdı yağmur, çaktı şimşek   ...

/resimler/2018-7/9/0217070717764.jpg    

           İşte, çocukluğumuzdan kalanlar.  

Fikret Yıldırım
25.03.2019 15:28:46
Sevgili Zeki Öğretmenim, Sevgili Hocam, emeğine, yüreğine sağlık! Yenipazarlıların belki de pek önemseyemediği ama Yenipazar´ın tarihçesine ilişkin son derece önemli katkılar yaptığın tarihsel ve folklorik yazılarını kültürel birer belge olarak burada herkese sunuyorsun. Bu noktada, sevgili Ergün Özmen arkadaşımıza da, Yenipazar´a ve kültürüne yıllardır bıkıp usanmadan verdiği paha biçilmez katkılarından dolayı da can-ı gönülden teşekkür ediyorum. Mürekkebin hiç kurumasın, sevgili Zeki Güven Hocam. Sevgiler, selamlar. Fikret Yıldırım