EROL ERKEN


CUMA SOHBETLERİ

Erol Erken'in Kaleminden...


KAYMAKAM-4

İnsan oğlu topraktan yaratıldı.

Suyun fazlası kendisine iyi gelmez.

Çamur olur...

Ne zaman yağmur çok yağsa Kemal Tahir'in " Rahmet Yolları Kesti " romanı geliyordu aklına. Rahmet yolları kesmez aslında, rahmet, bereket demek, bolluk demek. Olsa , olsa eşkiyanın yolunu keser. Yerine kondurmuş Romanın adını bes-belli...

Geçenlerde canı helva çekmiş, Mehmet müdür " kasabanın en iyi helvası helvacı dayının elinden çıkar " deyip odacıya tahin helvası getirtmiş, taze fırın ekmeğini banıp karınlarını doyurmuşlardı.

Helvacı dayı ana yolun kıyısındaki dükkanının arka tarafında helva yapar, girişte büyükçe dükkanında köyden gelen ahaliye pazar günleri helva, ekmek satar, geçimini sağlardı. Evi hemen üstünde, hanımı Kâniye hanımla ahir ömürlerini sürmekteydiler. Kasaba halkı zamanla ismini unutmuş, helvacı dayı aşağı, helvacı dayı yukarı diye nüfus kütüğünden silmişlerdi ismini.

İzmir'in kırk ikindi yağmurları varsa kasabanın da panayır, salı pazarı evveli yağmurları vardı. Rahmet pazartesi günü oldu mu yağmaya başlar, salı pazarı bitti mi o da keserdi su akıtmayı. Helvacı dayı, " aman müşteriyi boş çevirmeyelim " diyerek pazar gününden helvaları hazırlar, teneke kaplara basıp yemeye hazır ederdi.

Mübarek yağmur pazartesi başlar, salı günü pazara gelecek köylüye geçit vermez, " aman eşeği Çamura kurban vermeyelim " diyerek evinde oturmaya mahkûm ederdi.

Yine bir salı günü bir önceki haftaya inat yağmur yolları kesmiş, dükkanı önünde müşteri bekleyen helvacı dayı helva tepsilerini dükkan önüne dizmiş, ellerini açmış Semaya ;

-Ey yüce Allah'ım, helvayı bir güzel kardım, çövenini, şekerini bol kattım, hani nerde köylü dayımız?. Al helvaları kime satarsan sat Allah'ım, diye dua etmiş diye anlatmışlardı.

Kış aylarında millet pek işe koşulmaz kasaba yerinde. Harmanı bitirir, pancarı söküp kantara teslim etti mi " gayrı kış uykusuna yatma vaktidir " der, kahvenin yolunu tutardı.

Kaymakam mahalle muhtarlarından sonra köy muhtarlarını da toplamış, sineklerden, hastalıklardan uzun uzun anlatmış, yapılacakları bir bir saymış, yapmayanlara kara kitaptaki yazıları göstermiş;

-Bahar'a kadar size izin, " ya bu deve güdülecek, ya bu deve güdülecek " gözdağını aklınızda tutmalı diyerek yolcu etmişti.

Kasabayı aşağıdan yukarıya dolaşıyor, yapanlara aferini yapıştırıp: gevşek duranlara " hele senide görelim Hüseyin efendi, senin duvarların ışıltısı ovadan görülmeli" diyerek gayret veriyordu. Ahali badanadan başlayıp, pencereleri, kapılarıda yağlı boyadan geçirmekteydiler.

Şubat ayı, yağmurları saymazsak baharı pek aratmadı. Yağan kar Ali kâhyanın tabiriyle " kuş gagalıyacak kadar... " Belediye kalfasının getirdiği hesapları yaydı masanın üzerine. Şu kadar kum gerekli, şu kadar çimento. İşçi ücreti, taş parası eklenmedi üzerine. Muhasebeci hanıma bakarsan belediye, maaşları bile ödemekte zorlanmakta. Eskişehir'den bir kamyon çimento kaça geliyor haberi var mı kaymakam beyin diye terini siliyor sobanın başında.

Kapıdan girip herzamanki gibi ayakta duran kalfayı buyur etti yandaki koltuğa.

-Bir güzel inceledim yaptığın hesapları kalfa efendi. Mektepte hesaptan, hendeseden geçer not aldığın belli olmakta. Sen bu halinle mühendisliğe iki adım kalmışsın da gücün yetmemiş atlamaya herhal. Sağlık olsun. Kadere İman var Müslümanlıkta. Ahali " hesabı şaşıran kasap ne satır bırakır, ne masat " der, der de biz kasap olmadığımızdan ata sözünü geride bıraksak gerektir. Sen şimdi bizim personelden işe yarar adamları ayırıp taş sökmeye başlayacaksın. Bu Arnavut kaldırımların sökülecek tekmili .Yolların kenarlarına yığılıp atılmayı bekleyecekler. Hele görelim yolun altını. Bakarsın tekfurluktan kalma Bizans altınları çıkar da mesarifin üstüne paramız artar. Besmeleyi unutma kalfa efendi. İşimiz biraz da duaya kalacak hayırlısıyla. İşimiz çok, paramız az. İşi kolay götürmek sana kalıyor. " Yiğit çoban , kurdun nasibini keser " demişler. Sürüyü güzel güdelim ki kurda yem etmeyelim koyunları. Bu lâfı iyi belle ki işimiz kolay gelsin.

İzzettin hoca Kırömerin kahvesinde cam önüne oturmuş, elinde doksan dokuzluk tesbih dünden kalan virdini çekiyordu. Ahmak ıslatan cinsinden bir yağmur yağıyor, kaldırımları söken belediye işçileri Yeşil Bursa kıraathanesininde çay içip soluklanıyorlardı.

Kapıdan giren Ali Kâhya İzzettin hocanın masasına çöküp , oturdu. Ayağındaki kara lastikler tümden Çamura belenmişti.

-Biz bu gidişle evden çıkıp , kahveye gitmeyi Hazarfen Çelebi gibi kanat takıp havadan gitmeyi denesek gerektir. Kaymakam bey hava durumunu gözetmeyip taşları sökmeye durdu ya memleket Çamura kesti tekmil. Senin fikrin nerde geziyor İzzettin hocam ?.

-Kırk yılda doğru bir lâf ettin Ali Kâhya. Senden işe yarar bir söz sadır olmaz diye biliriz de bu çamur işini tam üstüne kondurdun. Geçen gece yatsı namazını mahallede kıldık da iki lâfın belini kırarız diye kahveye yöneldik. Bastonla kuru bir yer aramaktayız basmak için. Derken bizim sağ ayaktaki lastik mestten ayrılıp " benim yolum buraya kadar " demez mi ... Tek ayak üstünde durmaktayız. Çekiyorum gelmiyor, çekiyorum gelmiyor. Bizde Hazreti Ali Efendimizin kuvveti olsa lastik yerine gelecek de mübarek sanki zamkla yapıştırılmış. Biz böylece çamurla cebelleşirken gençten bir oğlan yetişti de kurtardı bizim lastiği. Medresede okurken merhum Mehmet Akif hayranı Düzce'li Kerim molla vardı. Arada bir şiir okurdu dersden ayrı zamanlarda. Lastik çamurda kalınca şairin Küfe şiiri geldi hatırımıza. Ne diyordu;

Bizim mahalle de İstanbul'un kenarı demek

Sokaklarında gezilmez ki yüzme bilmeyerek.

Bir elde olmalı kandil,bir elde iskandil

Selametin yolu insan için bu, başka değil.

-İşte böyle Ali Kâhya...Kulağına küpe olsun. Gece çarşıya çıkacaksan bir elinde kandil olacak, bir elinde iskandil. Suyun derinliğini ölçmeden adımını atmayacaksın, haberin ola.

Mart ayı da yağmurları kesemedi. " Tevatür, otuz senedir böyle yağmur yağdığı görülmemiştir " diye tarih düşüyordu Kavacık'lı Hasan. Bizim köyün imamı böyle yağmurlarda ;Komşular, kıtlık, kuraklıktan değil, yağmurun çoğundan olur. Ekin mahsülü,sararır, boynunu büker, bakınca ağlayasın gelir. Ahali, toplanalım' dua edelim, yağmur kararınca yağsın " diye millete vaaz ederdi.

Yağmur bir anda dindi...Her sabah şesiyelerini alıp yola düzülenler şaşırdı havanın bu haline.

Ali Dere Atatürk heykelinin Doğu yakasında " güneşte sırt kızdırma " seanslarına başladı. Kasaba Bahar'a hazırlıyordu kendini, Kaymakam da....

Cumanız hayırlara vesile olsun inşaallah.Sağlıkla kalın...

Veli GÜNEŞ
2.10.2020 19:29:29
Cumanın hayri rahmeti ve bereketi üzetinize olsun. Erol Bey, nasılsınız? Sağlığınıza duacıyım. Bu güzel sohbetlerinize bizleri alıştırdınız, herhafta sayfanıza heyecanla bakıyoruz. Hoşçakalın.