FİKRET YILDIRIM


DÜŞEKABİN

.


Düşüncelerin gelişine mi vurmalı yoksa karşı düşüncelerin üzerine muz orta mı yapmalı?

“Şimdi ve burada”, önlenemez ve baş edilemez düşünceler düştükçe gökten, kapıdan, çocukluğundan, pencereden, dün akşamdan, az önceden… 

ve sen gözlerini kırpıştırıp nefes alırken… 

düşen düşünceleri zihninin sonsuz ve sınırsız zemininden canhıraş toplamaya çalışırken… 

üstüne üstlük bir de ara ara “biz de şimdi buradayız” diye dürtüp dürtüp kaçan sözcük elbiselerine sığmayan hislerden… 

ve sen tam da bu sayısız düşünce golf toplarını bilinç raketinle karşılayıp yazıya dökmeye çalışırken…

ve dışarıdan arada bir havayı yararak geçen otomobillerin motor ve tekerlek seslerine karışan hafif rüzgâr ve bahar müjdecisi kuşların seslerini işitirken ya da işittiğini fark ederken… 

ve birdenbire bir şeyleri dinlerken hiç bir şeyi görmemiş olduğunu, bir şeylere bakarken de hiç bir şeyi duymamış olduğunun ayırdına varırken… 

yazdıklarının da tıpkı düşündüklerin gibi boşluklardan oluştuğunu görürken… 

bir de bakarsın ki, var olduğuna inandığın varlıklar evrenindeki varlığının hiç bir tanığı yoktur.

İşte tam da bu noktada, bu yokluk his ve algısının en ağır noktasında “heeeyyy… kimse yok muuu… bakın bakııınnn ben de varııımmm” diye bağırmaya başlarsın, “birileri benim varlığımı da onaylasın, kabul etsin” istersin.

Az biraz bir iki yıldızın yanıp söndüğünü fark ettiğinde “hah tamam işte, bu dipsiz koca evrende ve şimdide yalnız değilmişim” der, derin bir nefes alırsın.

Haydi gene iyisindir, iyisindir! Düşen düşüncelerinin düşleştiği düşler nehrinin ılık sularına kendini bırakıverirsin.

Ta ki, görünmez “düşekabin”inin bir dahaki “şimdi ve burada”lığının onaylanma sırasının gelişini fark edinceye dek.

Fikret Yıldırım

Görsel | fineartamerica.com