FİKRET YILDIRIM


“DÜŞ”ÜNCEDEN “DÜŞ”MANA

.


“Düş”ten gelir “düş”ünce.

Sözcüğün kökü hayaldir, rüyadır, gerçek ötesidir; zannedilen, varsayılan, kafanın içinde olup bitendir; bireysel, özel ve özneldir.

“Düş”üncelerimiz bir yandan duyu organlarımızın “şimdi”deki algı ve bilgi/veri akışlarının dolaylı ve doğrudan etkisiyle sürekli devinerek davranışlarımızı biçimlendirip yönlendirirken bir yandan da geçmişimizdeki yaşantı ve düşüncelerimizin bilinçaltımızdaki kayıtlarla dolaylı ve doğrudan iletişimiyle “an”ımızı belirler.

“Düşünüyorum öyleyse varım” derken Descartes, insan olma bilincinin, varoluş bilincinin “düş”ünme eylemiyle anlamlandığını vurgular: Geçmişi “düş”leriz, şimdiyi “düş”ünürüz ve geleceği “düş”leriz. Bütün bu edimleri gerçekleştirirken aslında hep “şimdi”deyizdir, “an”dayızdır. Ve ne olursa olsun, bir iş yaparken başka bir şeyi “düş”ünürüz; kimi zaman kilometrelerce otomobil sürer ya da yolculuk yapar, ancak hedefe vardığımızda farkına varırız geldiğimizin.

Hep “an”idendir “düş”üncelerimiz; bir koku, bir ses, bir hareket, bir dokunuş, bir his, bir duygu birdenbire değiştiriverir algımızı ve davranışlarımızı. Birdenbire korkar, birdenbire sevinir, mutlu, keyifli, tedirgin, endişeli olur ve çoğu zaman da farkına varamayız zaman ve mekândaki koordinatlarımızın.

Aşırı etkilenimle sevindirik, şiddetli korku ve tehdit altındalık içdürtüsüyle de katil oluruz.

“Düş”üncelerimiz davranışlarımızı belirlerken davranışlarımız ve başberi yaşantı kayıtlarımız da “düş”üncelerimizi tetikler. Öznel yaşamlarımızdaki bu varoluşsal diyalektik tümel yaşamlarımız içinse farkındalık alanlarımızın ne denli manipülasyona açık olduğunun kanıtıdır.

Şimdinin dayanılmazlığı karşısında geçmiş referanslardan beslenme içgüdüsü bizleri dinsel dogmaların tuzağına düşürdüğü gibi geleceğe ilişkin “düş”ünceler de (ideler) bizleri şimdinin korunaksızlığında yapayalnız bırakır.

“Bir sarayda kulübedekinden farklı “düş”ünülür” diyor Ludwig Feuerbach. Eşdeyişle kim olunursa olunsun, yaşadığı ya da bulunduğu mekân, kişinin “düş”üncelerini doğrudan belirler. O nedenle “tebdil-i mekânda ferahlık vardır” demiştir geçmişin insanı. Ve o nedenle belki de insanlık tarihi göçler tarihidir.

“İnsan “düş”ünen hayvandır” diyen de Aristoteles’tir.

Ve insanı diğer tüm canlılardan ayıran belki de tek ve en önemli farkı “düş”ünebilmesidir.

Korkarım “düş”ünebilme ayrıcalığı, insanı binlerce yıllık evrim sürecinin öngörülemez bir noktasında, bir daha asla geri dönememek üzere tarih sayfalarından “düş”ürecektir.

“Düş”ünce, insanın “düş”manını üretir; “düş”manı da insanın sonunu getirir; insan kendisinin “düş”manı olan tek canlıdır.

Fikret Yıldırım

Görsel | Düşünen Adam Heykeli - Auguste Rodin (12.11.1840 Paris – 17.11.1917 Meudon)