ŞİNASİ KULA


Görgüsüzsün!

Görgüsüzsün!


Sayısal anlamda o kadar çoksunuz ki?

Hangi birinizi örnekleyerek ayna tutmalıyım bilemiyorum!

Nazım´ın dediği gibi,

?Bir değil, beş değil, yüz milyonlarlasın maalesef. 

Koyun gibisin kardeşim??

Ve ne yazık ki bugün çekilen toplumsal acıların en büyük nedeni sensin. Sen ve senin gibiler yüzündendir; karanlığa seyirci kalanlardan ötürüdür ülkemin kanaması. Gencecik bedenlerin ecelsiz toprağa karışması, anaların bitmeyen ağıtları sizlerin bana neciliği yüzündendir?

?Bana dokunmayan yılan bin yaşasın? derken, o yılanın günü geldiğinde kart kıçını ısıracağını hesap edemeyişindir beni hasta eden.

?Ben çorbama bakarım? derken, çok yakında o çorba tasından yal yalatacaklar, seni tasmasız köpekleri yapacaklar kendilerine o malum erk sahipleri. Bu akıbete adım adım yaklaşırken aymazlığındır beni ikrah getirten.

?Her koyun kendi bacağından asılır? bilgeliğine bürünerek, gelene ağam gidene paşam yalakalığındır midemi bulandıran. Ve kendine benzettiğin çocuklarının da ilerde senin gibi olabilme ihtimalidir içimi dışımı karartan?

Tüm bunların yanı sıra tarif edilemeyecek kadar görgüsüzsün.

Bu görgüsüzlüğünü göremeyecek kadar da bencillik zırhına bürünmüş bir bakar körsün sen. Gönül gözünü kör etmiş o kurbağa gibi şişirdiğin egondur beni delirten...

?Ana bir bacı iki? diye başlayan; kendin gibi iğrenç bir öğretiyi yaşam biçimi kılıp, beyni cinsel organına monte edilmiş bir malsın sen.

İşte senin gibiler!

Amerikan askerleri işgal ettikleri ülkende fink atarken; ananızın ya da bacınızın gözlerinizin önünde ırzına geçildiğinde anlayacaksınız hayatın gerçeklerini. Tıpkı Ortadoğu´daki Arapların geç de olsa anladıkları gibi, çok geç anlayacaksınız?

Öyle bir görgüsüzsün ki, Anadolu kan ağlarken?

Anadolu´nun her yanı ağlayan ana doluyken?

Ülken milyonlarca mülteci tarafından yolgeçen hanına çevrilmişken?

Şehit haberleri kırla girerken?

Binlerce yeşil sermayeye karşı, milyonlarca yoksullar ordusu oluşurken?

Güneydoğu´da resmen savaş varken?

Ve yakında ağzımızı dahi açamayacağımız günlere yaklaşılırken?

Sen, evet sen görgüsüz insan!

Yediklerinin içtiklerinin ve tezekleştirdiklerinin fotoğraflarını paylaşmaktan öte umursamıyorsun hayatın gerçeklerini öyle mi? Peynirinin, sucuğunun ve hatta zıkkımlandığın içkinin markasına kadar; üretildiği ülkeye kadar teşhirini yaparak önemseneceğini sanıyorsun yani! Ayrıcalığın bu olduğunu sanıyorsun öyle mi? Mutsuzluğunu, doyumsuzluğunu, ruhunun karanlığını bir biçimde gizleyerek mutluluk oyunu oynuyorsun öyle mi? Beni kandıramadığına göre kendini nasıl kandırıyorsun ey zavallı?

Sen, evet sen görgüsüz insan!

Özel aracı ile trafikte kompleksini kusan züppe evet sen!

Yayaların üzerine beş para etmez aracını sürüp orgazm olan ruhu karanlık! Yetmiyormuş gibi bagajından pompalı tüfeğini çıkararak insanların üzerine mermi saydıran kamış RAMBO!

Ve senin gibilerin yaptıklarını yanlarına kar bırakan sözde adaletin muhterem temsilcileri! Yasaları tasaya çevirenler?

Silah baronlarının yüzlerinin gülmesini sağlayan oluşumun zevatları! Ruhsatsız silahların peynir ekmek gibi satıldığı ülkemde ?cek-cak? etmekten öte hiçbir hayrı dokunmayan büyüklerimiz(!)?

Sen, evet sen görgüsüz insan!

Takım tutar gibi, amigoluk eder gibi partizanlık yapan kişi.

Dün söylediklerini bugün hayâsızca inkâr edenlerin borazanı!

Vicdanı, muhakeme yetisi, merhameti olmayan kütük!

Bu ülkenin kurucusuna, silah arkadaşlarına, on binlerce şehidin kanı ile misakı milli sınırlarını oluşturup bizim bağımsız bir ülkede yaşamamızı sağlayanlara nankörlük eden işbirlikçi maşa.

Evet sen!

Görgüsüzsün, hainsin, merhametsizsin.

Kötüye dair her şeysin ama sadece insan değilsin?

Sen, evet sen görgüsüz insan!

Cumhuriyetin kazanımları sayesinde sana sunulan tüm değerleri altın bir tepsiye koyup, erkek egemen dünyanın kulu-kölesi-malı olmayı yeğleyen zavallı!

Sizleri böylesine kör kütük cahil bırakan ve bu günlere gelmemizi sağlayan gelmiş geçmiş tüm ?bana necilerin? alayına rahmet?

 

OZANCA

DÜNYANIN EN TUHAF MAHLÛKU

Akrep gibisin kardeşim,

Korkak bir karanlık içindesin akrep gibi.

Serçe gibisin kardeşim,

Serçenin telaşı içindesin.

Midye gibisin kardeşim,

Midye gibi kapalı, rahat?

Ve sönmüş bir yanardağ ağzı gibi

Korkunçsun, kardeşim.

Bir değil, beş değil,

Yüz milyonlarlasın maalesef.

Koyun gibisin kardeşim,

Gocuklu celep kaldırınca sopasını

Sürüye katılıverirsin hemen

Ve âdeta mağrur, koşarsın salhaneye.

Dünyanın en tuhaf mahlûkusun yani,

Hani şu derya içre olup

Deryayı bilmeyen balıktan da tuhaf?

Ve bu dünyada, bu zulüm senin sayende!

Ve açsak, yorgunsak, alkan içindeysek eğer

Ve hâlâ şarabımızı vermek için

Üzüm gibi eziliyorsak

Kabahat senin,

?demeğe de dilim varmıyor ama?

Kabahatin çoğu senin, canım kardeşim?

                                            Nâzım Hikmet