FİKRET YILDIRIM


HAFIZA ALLAH MUHAFAZA


Kızılay Meydanı´ndaki trafik lambalarından Güven Park yönüne doğru geçerken, sanki görünmeyen bir el, onu görmek zorundaymışım gibi, başımı, saçları bembeyazlaşmış, tertemiz giyimli, sinekkaydı traşlı, yaşının geçkinliğine karşın dimdik, tam karşımdan bana doğru gelen o modern bilgeye çeviriveriyor.

Bir anlık görüntüsü gözlerimin önünden geçip, iş çıkışı kalabalığına karışarak, yıldız kayarcasına yitip gidiyor.

Bildiğim bir yazar mıydı, bir sinema artisti ya da besteci ya da belki de çok iyi tanımam gereken bir şair?

Bir türlü bulamıyorum, belleğimdeki bu görüntünün kime ait olduğunu. Ve bir süre sonra da unutuveriyorum, bu anlık görüntünün kaynağını sorgulamayı.

Aradan ne kadar zaman geçtiğini anımsamıyorum ki, belki iki belki de üç hafta sonra bir sabah, uyanır uyanmaz yataktan doğrulduğumda, bilinçaltıma gönderdiğim tazyikli soruların yanıtı bellek ekranımda görünüveriyor: Bu son derece modern görünümlü yaşlı adamın, benim birkaç yıl önce, Harem-Sirkeci feribotu yolculuğu sırasında, kendi gibi bakımlı ve zarif eşi, genç bir çift ve iki de torunları olduğu hemen anlaşılan, gerçekten de asla unutulamayacak hoş bir aile tablosu oluşturarak karşımda oturmuş olduğunu ve yarım saat boyunca onları izlediğimi anımsayıveriyorum.

Aradan geçen 30 küsur yıla karşın, İstanbul´daki yarım saatlik bir feribot yolculuğunda, belleğime kaydetmiş olduğum canlı bir görüntünün, bir kaç yıl sonra Ankara´daki yığınların arasında aniden gözümün önüne gelmesini ve onun üzerine de bir kaç hafta sonra uyanır uyanmaz nerede görmüş olduğumu anımsayıvermemi halen unutamıyorum.

Bu ve buna benzer başkaca bir sürü anımın, görsel ve işitsel belleğimin görece olarak güçlü olduğunu gösterdiğini sanıyorum.

Bugüne kadar tanıdığım insanları ve halen yaşamı paylaştığım eş ve dostlarımı gözlemlediğimdeyse, her birinin benzer ya da benzemez bellek yeteneklerinin olduğunun farkına varıyorum.

Ve giderek doğadaki canlıların neredeyse tümünün benzer zaman ve yaşantı kayıt sistemleriyle hayatta kalabildiklerini gözlemliyorum.

Biz insanların onlardan tek farkımız ise belki de bunu yazıya dökerek ya da dilegetirerek geleceğe aktarıyor olabilmemiz. Diğer canlıların bu yeteneklerini/becerilerini bizim gibi anlatamadıkları kesin. Ama onları gözlemlediğimizde bunun farkına varamamak olanaksız: Örnekse eşeğin, yol belleği çok güçlü olduğundan, bugüne kadar kervanın önündeki yerini deveye hiç devretmemiş olduğunu görüyoruz.

Zaman zaman kendime ve geniş kitlelere bakıp bakıp düşünüyorum da, her aklıma geldikçe eşeğe karşı muhçup oluyor, kendisinden özür dilemek zorunda kalıyorum.

Fikret Yıldırım