FİKRET YILDIRIM


HAİN

Hain


Bütün bir gökyüzü ona bakıyordu.

Az önce başının üzerinden süzülüp geçen martı; ayaklarının dibine hızlı hızlı gelip uzaklaşan serçe onu görmüş; az ileride sıralanan dizi dizi kavaklar; omzuna konan mavi kelebek; yanıbaşındaki saksıda soyluca kokusunu yayan lavanta çiçeği; usul usul gelip de karşısında durup gözünün içine bakan kedi; bunaltıcı sıcağa teslim olup gözlerini yavaş yavaş açıp kapayan köpek ona bakıyordu.

Bulutların ardına saklanıp saklanıp çıkan güneş de ona bakıyordu.

Boş boş oturduğu ceviz ağacının gölgesindeki karıncalar, onu gördüklerinden yollarını değiştiriyorlardı. En ufak bir hışırtı, onun farkında olan çekirgeyi hemencecik susturuyordu. Bir kaç adım ötedeki sazlıkta saklanan kurbağalar onun orada olduğunun bilinciyle vıraklamalarını sürdürüyorlardı.

Doğadaki bütün canlılar, onun da kendilerinden bir parça olduğunu bildiklerinden, adeta onu rahatsız etmemeye çalışarak arada bir susuyorlar ya da kımıldamaz oluyorlardı.

O ise, binlerce yıllık evriminin tarihini ve atalarının kimler olduklarını çoktan unutmuş, nereden gelip nereye gittiğini hiç mi hiç bilmiyordu: Hayvanları zevk için öldürüyor, ihtiyacından fazlasını katledip büyük bir iştahla yiyor; daha çok zengin olacağına inandığından bütün ormanları yakarak yok ediyor, yerine akıl almaz binalar yapıyor; suları, denizleri ve giderek de okyanusları yaşanmaz hale getiriyor; neredeyse yeryüzünde yaşayan tüm türdeşlerinin binmesi için otomobiller üreterek yakıt sağlamak için yeryüzünü delik deşik ederken otomobillerin doğaya bıraktığı karbondioksit gazıyla çevrenin ve havanın kirlenerek iklimlerin doğallığına zarar verip kendi türünün yanında daha bir çok canlı türünün yok olmasına yol açıyordu.

Bunun sonucu olarak da kutuplardaki buzulların erimesinin suçunu üzerine almadığı gibi yumruk kadarcık midesini doyurabilirken gözlerini ve şehvetini bir türlü tatmin edemiyordu.

Diğer tüm doğadaşı canlılar, depremin olacağını önceden bilip tsunamiden kaçarlarken o elinde kamerası ile aptal aptal resim çekmeye çalışıyor, boğulup gideceğini göremeyecek kadar dikkatsizleşiyordu.

Bütün evren, dünya, canlılar ve bitkiler onu görüyor, kendine gelmesi için ellerinden geleni gösteriyorlardı.

O ise önce kendine sonra da doğasına kör olmuştu.

En eski atası sudan çıkmıştı, o ise kendi sonunu suda hazırlıyordu.

Tarih onu yazmayacaktı çünkü onu yazacak türdeşleri tükenip yok olarak evrimin çöplüğünde fosilleşeceklerdi.

En acı ve acıklısı da o, kendini halen insan sanıyordu.

Fikret Yıldırım

Görsel | https://sendika63.org/