FİKRET YILDIRIM


HAZİN BEKLEYİŞ

.


Asla girmezdi yatak odasına. 
 
Uykusu geldiğinde doğru balkon kapısının önüne sokulur ve usulca kıvrılıp orada uyurdu. Ve balkonun kapısı da hep hafif aralık olmalıydı, yoksa uyuyamaz ve hemen havlamaya başlardı. Belki odanın küçüklüğünden dolayı daha fazla oksijen almak için, belki de bilinçaltının derinliklerindeki bir korkusundandı, kim bilir! 
 
Ne zaman dışarı çıksa bütün mahalleli ona sevgisini gösterir, başını okşayıp onu sevindirirdi. O da bunu çok iyi bildiğinden sevincinden ne yapacağını bilemez, kuyruğunu titrerir, taklalar atardı. 
 
Son zamanlarda durgunlaşmaya başlamıştı. İştahı da kesilmişti; az yiyor, az içiyordu. Çünkü yaşı oldukça ilerlemişti. Bebek olarak geldiği yuvasında 16. yaşına girmişti. Halil ve Hanelore ona çocukları gibi bakıyorlardı. Onu keyifsiz ve neşesiz gördüklerinde yüreklerinin yağı eriyordu. 
 
O sabah birdenbire yatak odasına girip ayaklarının dibine geldiğini görerek uyandılar. Her ikisinin de gözlerinin içine bakıyordu, lütfen benimle ilgilenin der gibiydi.

Onlar da fark etmişlerdi, bir şeylerin ters gittiğini. Oysa o hiç girmezdi yatak odalarına.  
 
Sonra birden fenalaştığını görüp telâşlandı Halil. Baygın bir biçimde yattığını gördü. Evet evet, nefes de almıyordu işte. Ne yapacağını bilemedi; birden aklına daha önce izlemiş olduğu bir videoda, bir köpeğin ölmekte olan eşinin göğsüne patileriyle bastırdığı geliverdi. Hemen o da aynısı yapmaya başladı. Tamamdı işte, buydu. Yavaş yavaş kendine gelmeye başlamıştı. Bir süre sonra gözlerini açtı yeniden. 
 
Halil ve Hanelore hemen kucaklayıp en yakın veteriner hekime yetiştirdiler. Hekim hemen müdahale ederek kortizon iğnesi yapmış ve onu yeniden diriltmişti. Halil’in yaptığı masajı anlatması üzerine hekim, kendisini kutlamış, çok doğru yaptığını söylemişti. Ama başka da yapacak bir şey yoktu, onu kucaklayıp yeniden evlerine getirdiler. 
 
Şimdi vedalaşacakları anı beklemenin dayanılmazlığıyla başında bekliyorlardı. 
 
Hekim öyle söylemişti, yapacak pek bir şey yoktu.  
 
Odanın açık penceresinden dışarıdan kuş sesleri geliyordu, bir de çok ötelerden belli belirsiz havlamalar.
 
Halil ve Hanelore’nin gözlerindense birbirlerinden sakladıkları damlalar akıyordu içlerine. 
 
Gecenin ve gelen günün ne getireceğini bilemeden suskunca bekliyorlardı.

Sevgiydi, candı; belki de veda zamanıydı.
 
Fikret Yıldırım

Görsel | hundeo.com