FİKRET YILDIRIM


HIDRELLEZ, HIDIRELLEZ, EDERLEZİ

.


“Geç-miş” sözcüğünün kökü “geç”in “gec-e” ile yakınlığı ilk bakışta görülebiliyor. Gün ışıyınca nitelenmiş olmalı “gece”nin “geçmiş”liği ya da “geçmiş”in “gece”liği.

Düşünce, duygu, his ve olayların “geç”ip gittiğini anlatmak içindir “geçmiş” sözcesi ve sözcüğü.

“Big-Bang” eşdeyişle büyük patlamadan bu yana akla sığmayacak büyüklük ve sıcaklıktaki ateş topu güneşin ve ardından de gezegenlerinin oluşmasıyla başlıyor zaman ilk önce. Her biri başlıyor kendi yörüngelerinde vargüçleriyle dönüp durmaya. Böylece başlamış oluyor zaman dediğimiz muamma!

Gezegenler dönüp dururken milyarlarca yılda oluşan canlılardan biri olan biz “insan”lar da bugünkü görünüş ve düzeyimize ulaşmış bulunuyoruz. Görünüp kaybolan, doğup yaşayıp ölen ne kadar canlı varsa hepsi de “geçmiş”te kalıp yok oluyor ya da görünmez oluyor. O nedenle yeryüzünde yaşayan tüm insanların dillerine yerleşiyor bu sözce ve sözcük: Geçmiş, history, Vergangenheit, passê, passato, passado, proshloye, proslost, Guoqu de, ateet ... diye uzayıp gidiyor.

Sözce ve sözcükler, her dilde olduğu gibi Türkçemizde de doğup büyüyor, gelişip gözdeleşiyor ve zamanı gelince de zaman çöplüğündeki sayısızlarının yanlarında çürüyerek toz olup gidiyor. Dil arkeologluğu ise dilbiliminin en güç ve çok büyük çabalar gerektiren bir dalı olarak varlığını sürdürüyor. Bu alandaki tek kaynak ise yer ve su altından çıkarılan her tür yazı kalıntılarından oluşuyor.

Bir sözce ya da sözcüğün iz ve kokusunu sürerken bir de bakıyorsunuz ki, üzeri tozlanmış, üstü başı perişan olup gözlerden uzaklara düşmüş paha biçilmez değerlere ulaşıveriyorsunuz.

Sözce ve sözcüklerin bu zaman yolculuklarında uğradıkları değişim ve yokoluşların en büyük nedeniyse insan göçleri oluyor. Baskın kültürün dili de bastırdığının dilini köreltip yok edebiliyor.

Kısacası dil, doğup büyüyen, gelişip değişen ve en sonunda da ölen bir canlı.

Bugün kültürel derinliği Orta Asya, Orta Doğu, Anadolu ve Balkanlar coğrafyasına kadar yayılan bir şenliği özetlemek istiyorum: Hıdırellez, Hıdrellez, Ruz-ı Hızır (Hızır Günü ya da Güneşi), Ederlezi.

Buradaki “Hıdır” (Haydar) sözcüğü Arapçada “aslan” sözcüğüne karşılık gelir ve diğer söylenişi de “Hızır”dır. Hızır Aleyhisselam ya da Hızır Peygamber olarak da bilinen bu adlandırmadan da görüldüğü gibi “hızır” sözcüğü aynı zamanda “huzur”u çağrıştırmaktadır. İkinci sözcük “Ellez” ise yine İbranice ve Arapça “Eliyahu” ve “Eliyas, İlyas” sözcüklerinde karşımıza çıktığı gibi bir peygamber adıdır. Yenibazalılar bilirler “Ellezler” denen köyün adı aslında “İlyaslar”dır.

Kesinliğini bilemediğimiz kadar geçmişte ortaya çıkmış olan bu yaz karşılama ritüeli Anadolu’da 6 Mayıs günü başlayarak Kasım’ın 7’sine kadar süren bir zaman dilimini kutsama törenidir. Artık kıştan çıkılmış, bereket, bolluk, zenginlik anlamlarına gelen yaza girilecektir.

UNESCO (Birleşmiş Milletler Eğitim Bilim ve Kültür Örgütü) 2017 yılından başlayarak Hıdırellez Şenliklerini insanlığın kültür mirasları arasına yerleştiriyor.

Bilimsel araştırmalar, bu bahar karşılama şenliklerinin kesin olarak ne zaman ve nerede çıktığı bilgisine henüz ulaşabilmiş görünmüyor. Geçmişin görece daha soğuk ve karanlık kışlarından daha uzun ve aydınlık yaz günlerine geçişinin kitlesel coşkunluklarla kutsandığı bu etkinliklerde önceleri doğaya ve sonra giderek de Tanrı’ya dileklerde bulunularak ateşler yakılıyor ve bu ateşlerin üzerlerinden atlanıyor.

Bu kültürel etkinlik, Emir Kusturica’nın 1988 Yılı yapımı Çingeneler Zamanı filminin de müziği olan ve Goran Bregoviç’in Bjelo Dugma grubunca filmi klasikleştiren “Ederlezi” şarkısıyla sınırlarının çok ötesine geçmiştir.

Bu özeti çıkarma düşüncemin altında 5 Mayıs Hıdrellez şenliklerine yaklaştığımız bugünlerde Yenipazar İlçemizin sosyal medya üzerinden tüm çevre köylerdeki “Hıdrellez” şenlikleriyle ilgili verdiği kutlama takvimlerinin içimi ısıtması, çocukluğumun masalsı mutluluk düşlerini çağrıştırması oldu. Ben Yenipazar’da ya da çevre köylerde herhangi bir “Hıdrellez” şenliğine ne yazık ki hiç katılmadım ama Pendik’teki 60’lı yılların ortalarında bahar akşamları otomobil lastiği yakılıp üzerlerinden atlanıldığı görüntüleri hala anımsıyorum.

İnsanlığın bu en eski kültürel zenginliğinin öncelikle Yenipazarlı hemşerilerime ve giderek de tüm insanlığa daha yaşanabilir bir dünya özlem, umut ve mücadele gücüne katkı sağlamasını ve daha bereketli gelecekler getirmesine vesile olmasını diliyorum.

Hıdrellezimiz kutlu olsun!

Fikret Yıldırım

https://youtu.be/EZf00ad3G6o?si=ap4tyeNNSJHyWtVK

Görsel | ntv.com.tr