FİKRET YILDIRIM


İSHAK KUŞUNUN ÖYKÜSÜ

.


Ağaçtaymış.

Yüce ve heybetli dağların arasında, kışları çok sert geçen, bahar ve yazları ise pek çok kimsenin hiç bilmediği bitki ve çiçeklerin yeşerip başdöndürücü kokular yayarak açtığı, bir çok soyu tükenmiş hayvanın hayatta kalabilme becerisi gösterebildiği sarp doğanın orada yaşayan insanlara hayvancılıktan başka geçim olanağı sunmadığı saklı bir dağ köyünde açmış gözlerini dünyaya.

Ağaçtaymış.

Sonra sonra, kalabalık bir aile olmanın yüklediği ağır geçim zorluğundan terk etmiş doğup büyüdüğü güzelim toprakları ve büyük bir kentin şirin bir ilçesine yerleşmiş. El işlerindeki becerisi sayesinde duvarcılık ve sıvacılığı meslek edinerek geçimini bu yönden sağlamaya başlamış.

Ağaçtaymış.

İçine kapanık mizacı gereği, kimsenin etlisine, sütlüsüne karışmaz, evden işe, işten eve bir hayatı varmış. Sonra evlenmiş ve bir oğlu olmuş. Kendisi de sevginin pek kolay gösterilemediği zamanlarda yetiştiğinden oğlunu da çok sevmesine karşın bunu pek belli edemezmiş.

Ağaçtaymış.

Bir süre sonra, yurt dışı projelerinde çalışmak üzere gurbete de çıkmış, azıcık da olsa tasarruf edip yeniden evine, ailesine dönmüş. Birdenbire çok trajik bir kaza sonucu, çok iyi anlaştığı gencecik kayınbiraderini kaybetmiş. Bu onun daha da çok içine kapanmasına yol açmış.

Ağaçtaymış.

Uzunca bir süre, çevresinden iyice kopmuş ve sağlık sorunlarıyla boğuşmuş, herkeslerden kaçar olmuş. Pek az konuşmaya ve sürekli derin düşünceli bir görüntü sergilemeye başlamış.

Ağaçtaymış bulduklarında soğumuş bedenini, bir şafak vakti. Hiç kimsenin aklına getiremediği bu son, bu görüntü, görenlerin yüreklerini ağızlarına getirmiş, duyanların ise ağızları açık kalmış.

Biricik eşi ve oğlu, her yıldönümünde, suskun adamın baş ucuna gidip gözyaşlarını içlerine akıtır ve hiç konuşmadan dua ederlermiş.

O geceden sonra, kar kış demeden, yağmurlu yıldızlı her gece, o ağacın üzerinde bir ishak kuşu öter, hayatı boyunca susmuş adamın sonsuza dek susmuşluğunu ve gecenin sessizliğini dilegetirirmiş.

Fikret Yıldırım