EROL ERKEN


KAHVEHANELER

" Geçmiş zaman olur ki hayali cihan değer."


KAHVEHANELER

  " Geçmiş zaman olur ki hayali cihan değer."

 Kahvehaneler birer kültür merkezidir aslında. Şimdilerde kahvehane deyince insanın aklına oturup sohbet edilen yerler değil de oyun oynanan mekanlar geliyor. Yakın zamana kadar Sigara dumanından göz gözü görmeyen, soba isinden duvarlarının rengi değişmiş, kağıdı, taşı iyi gelmeyen küfürle karışık masaların yumruklandığı yerler geliyor aklımıza.

Sözü sohbeti dinlenen insanlar azalınca kahvelerin şekli böyle olmuş aslında bakarsanız. İnsanlar muhabbet zevkini kaybedince dertlinin kendini içkiye vurduğu gibi taşa, kağıda vurmuş. Bizim buralarda kahvehane sözünü kısaltıp kahve yapmışlar. Kahve aşağı, kahve yukarı. Zamanın birinde, sıkı yönetimin olduğu günlerde kahveleri denetlemek için bir kumandan gelmiş, ocağa bakmış, kahve fincanlarını sormuştu. Kahveci olmadığını söyleyince kızmış:

´Değiştir bu ismi kardeşim, kahvehaneyi sildir çayhane yap ismini de ismiyle müsemma olsun´ demişti. Biz, akranlarımızın pek çoğu ile erken yaşta kahve müdavimi olduk. Orta okulu bitirdiğimiz yıl başladık kahvenin tahta masalarına oturmaya. Candarma korkusu vardı.

 On sekiz yaş altı çocukların kahveye gitmelerinin denetlendiği, hem de sıkı denetlendiği günlerdi. Bize kim torpil yaptıysa yapmış üç beş arkadaş bilhassa gündüzleri kahveye devam eder olmuştuk. Yüksek kahve diyorlardı bizim gittiğimiz yere. Yerden yedi sekiz basamakla çıkılan ahşap Hasan Amca ve çocuklarının işlettiği bir kahveydi. Rahmetli Ali ağabey beyaz kartonun üzerine bir dörtlük yazdırmış kahvenin en görünür yerine astırmıştı.

?Her sabah seherde besmele ile açılır kahvehanemiz

Hazret-i Şeyh Şazeli´dir üstadımız pirimiz                                               

Kahvemiz halis kahvedir lezzetine paha olmaz

Parasını peşin bırak veresiye kahve olmaz?

 

Kahve dediğin dibekte dövülecek. Mehmet Ağa´nın kahvesinin arkasında dibek var. Dibekte ne diyecekseniz şimdi. İçi oyuk, koca bir kaya parçası. Biraz büyüklerinde de bulgur dövüyorlar. İki veya dört kişi ellerine alıyorlar tokmakları, ikişer ikişer zevkle yediğimiz bulgurları dövüp bize aş hazırlıyorlar.

Kahve dövücüleri de buna benziyor ama sayısı az. Etrafta seyredenler edebiyatımıza giren ?Kahve dövücüsünün hık deyicisi?. Zahmetli bir iş sizin anlayacağınız.

Tiryakisi kallavi fincanda içecek. Aşağıdan yukarıya genişleyen, sapsız bir fincan. Az şekerli yahut sade olacak. Şekerli içmek çocukların işi. Kallavi fincanın pek çok hikayesi vardır da ben birini anlatayım.

Ahmet Vefik Paşa Bursa´nın ünlü valisi iken Deli Nüzhet Bey derler bir yardımcısı varmış. Nüzhet bey gözünü budaktan, sözünü dudaktan sakınmaz bir dobra devlet adamıymış. Doğruculuğu ile ne Dahiliye Nazırına ne de Bursa halkına yaranamazmış.

Günlerden bir gün ahalinin ileri gelenlerinin şikayetinden çokca bunalan paşamız çağırmış Nüzhet beyi:

      Eskişehir´i çoktan ihmal ettik. Hele gidesin ve ahval ne merkezde gelip anlatasın Nüzhet  Bey deyip o zamanlar Bursa´ya bağlı Eskişehir´e göndermiş yardımcısını.

Nüzhet  Bey gitmiş, daireleri dolaşıp hayli malumat almış, ahaliye sormuş soruşturmuş velhasılı bir uzun hikaye de biz şurasını anlatalım. Bir kır kahvesinde kahve istemiş. Kahveci, kelli felli bir adam olunca kahveyi kallavi fincanla getirmiş. Kahve bitince de kahveciden parasıyla deyip almış cebine koymuş fincanı.

Bursa´ya dönüşte malumatı tafsilatıyla arz etmiş vali paşaya. Paşa;

Nüzhet  Bey demiş, o kadar gezdin gördün de bize bir şey getirmedin mi Eskişehirimizden? Deyince Nüzhet  bey cebinden kallavi fincanı çıkartmış,

(Benim aklımda Memduh Paşa kalmış)

      Size değil amma Dahiliye Nazırı Memduh Paşa´ya bir armağan getirdim paşam demiş. Varalım gönderelim bakalım, her şeye bir kulp takan paşa buna nasıl bir kulp takacak.

Kahvehanenin asıl adının kıraathane olduğu pek çokları tarafından söylenegelmiştir. Kıraat ile kahvenin bağlantısını ben pek çıkaramadım ama aklı erenler böyle diyorsa el hak öyledir. Belediye ruhsatı alınacağı zaman istenen şeylerden biri de kitaplık konma mecburiyetidir. Şimdilerde pek rastlanmıyor ya bir zamanlar üzerine gidilmişti de raf şeklinde kitaplıklar yapılıp çocukların eskiden kalma ders kitapları, boyama kitapları konmuştu içlerine. Kültürümüzü arttırmak için.

Söğütçüklüler´in kahvesi, Kahveci Osman´ın, Bolulu Mehmet´in, Kırömer´in Kahvesi pek bilinen ve gidilen kahvelerin arasındaydı. Gazlı lüks lambalarıyla aydınlatırlardı. Elektrik neden sonra geldi de insanlar birbirlerinin yüzünü daha yakından, ispatinin maçadan ayrıldığını elektrik ışığından yararlanıp gördüler.

Mehmet Ağa´nın kahvesi, üstünde hanı, yanında berber dükkanı ile en bilinenlerdendi. Berber dükkanı deyince bizim çok kullandığımız düşünceyi dakikalarla anlatmak adetimiz var ya şimdi yarım saat düşüneceksiniz diyeceğim itiraz edeceksiniz.

Ne varmış canım, iki koltuk dört sandalye iki de ayna diyeceğinizi biliyorum. Ama kazın ayağı öyle değil. Bir defa bizim berber dükkanlarımız Anadolu ajansının birer şubeleridir. Gazete okumaya ajans haberlerini dinlemeye gerek yoktur berber dükkanlarına giderseniz.

Telekslerden, telgraflardan geçen haberler önce bu dediğim dükkanlara gelir öncelikle. Hele berberin konuşkanı olursa kasaba haberlerini de ilk siz öğrenirsiniz.

Aynanın kenarına asker resimleri dizilecek. Duvarda Yavuz zırhlısının resmi. Gazi Mustafa Kemal Paşamızın, Mareşal Çakmak´ın ve de Milli Şefimiz İsmet İnönü´nün fotoğrafları en görünür ve muteber köşelerde olacak.

Berberin iyisi makas şaklatmasından bilinecek. Anlatan başka yeri tarif etmişti de ben berber Hilmi Usta´nın diyeyim. Bir temmuz öğlesi Mehmet Ağa kahvesinde otururken uyku basmış, gelmiş Hilmi Usta´nın dükkanının önüne çekmiş sandalyeyi altına başlamış horulhorul uyumaya. Görenler;

       -Yahu, gitsene yukarıya, hana. Uykuyu sandalyede uyumak hangi akıllının tavsiyesi dediklerinde;

    -   Siz musikiyle uyumamanın tadını nerden bileceksiniz be hey akılsızlar demiş. Bu Hilmi Usta´nın dükkan önüne otururum, usta önce hicazdan başlar makası oynatmaya, hüzzama geçer rastı,  uşşakı cabası.

     Siz bunun tadını bir bilseniz yatakhane olur ustanın dükkanın önü de ahali sıra almak için üç gün önceden ayırt yerini.

İşte böyledir bizim berberimizin makamla makas şaklatması.

 

Hasan Basri ŞEN
26.02.2019 19:37:53
2007-2016 yılları arasında www.kursunlukoyu.org´da yazarlık yapan, yaşanmışlıkları o günkü ruh haliyle yaşatan, yazılarını okurken "bende anlatılan yerdeydim" hissini yaratan bir Öğretmendir sevgili Erol abim. yenipazarınsesi.com bir yazar değil "çölde Vaha" bulmuştur. Kıymetini ve değerini bilmeniz dileğiyle...