FİKRET YILDIRIM


KAKTÜS ÇİÇEĞİ

.


Güne neresinden ve nasıl başlayacağını bilemiyordu.

Umutlarının üzerinden kara bulutlar geçiyordu son zamanlarda, kendini düşüncelere dalmış yakaladığında. Gelecek, neler getireceği konusunda susuyordu. O ise konuşmaya başladığında, kendi sesini duyamıyordu.

Biliyordu, bütün bu kâbus günler, öncekiler gibi geçip gidecek ve geçmiş kuyusunda bir daha geri gelmemek üzere yitecekti. Verdiği nefesin yenisini alacağına o da emindi ama göğsü daralıyordu işte.

Çok birikmişti dertleri, oysa o yalnızca biraz yalnız kalabilmek ve huzur istiyordu; bir de "nerde akşam orda sabah" düşünü düşlüyordu sürekli.

En büyük gücünü ise yaşamının onu acıttığı yanlarındaki yaralarını iyileştirebilmekteki ustalığından alıyordu.

Bunlar da geçecekti, adı gibi bilincindeydi. Kimsenin kendisini anlamaması, anlamaya çaba bile göstermemesi üzüyordu bir tek. Artık kendini anlatmayı da bırakmıştı çoktan. Dinler gibi görünüp de kendi benciliklerini gerçekleştirmek isteyenlerden yılmıştı. Tek çaresi zamanın gücüne inanmaktı, çünkü onu hep haklı çıkarmıştı.

İnanıyordu ki, kupkuru çölde yaşamayı bilen kaktüs, çiçeklerin en güzelini açıp umudun ve mutluluğun en güzel resmini çizerdi.

Çiçek umuttu, su ve nefesse hayattı.

Gülümseyerek kadehini kaldırdı ve çiçeksi geleceğine içip yıldızları saymaya başladı.

Sabahleyin en yakın yıldızın içini ısıtan sıcaklığıyla uyandı hamağın üzerinde.

Hayat sahnesinin çağrısına uyup günü selamlamak için yerinden fırladı ve zaman nehrinin çalkantılı ama keyifli dalgalarına karışıp gitti.

Fikret Yıldırım ©

https://youtu.be/MvD0BynrkPY

Kaktüs Çiçeği | İnternet Ortamından Alıntı