FİKRET YILDIRIM


KENTÜ (*)

.


Adının sana ebeveynince konulmuş olduğunu öğrendiğinde çoktan benimsemişsindir; duyar duymaz, okur okumaz bilirsin sana seslenildiğini, adının yazıldığını.

İlkin çekirdek ailenin bireyleridir kocaman olduğunu zannettiğin dünyan. Giderek eve gelen giden eş, dost ya da akrabaları tanımaya başlarsın. Sonra dışarıyla tanışır, oyun arkadaşları edinme sıran gelir.

Gözünü açtığın ailen ve ilk sokak yaşantıların yavaş yavaş seni kalıba dökmeye başlamıştır. Konuştuğun dil ilk toplumsal ileteşim aracındır. Hiç anlayamadığın dillerde konuşanları gördükçe başka dünyaların kapılarının önüne gelmiş olduğunun ayırdına varırsın.

Usul usul kimlik bilincin oluşmaktadır. Sana kim olduğun, kimlerden olduğun, anlatılır ve belletilir; hiç sorgulamadan benimser, “kendi”ni sana belletilen “kimlik”le özdeşleştirirsin. Bu senin sosyal kimliğini perçinlemeye yöneliktir.

Sonra da kime, neye inanacağın, kimi ve neyi sevip sayacağın öğretilir. Böylece de “din” ve “tanrı” da girmiş olur senin kısacık hikâyene.

Görüp deneyimlediğin yaşantıların sende bir “kendi”lik algısı oluşturmaya çoktan başlamıştır. Etnik farklılıkların görece çok olduğu bir toplumda yaşıyorsan ki, bu günümüz toplumlarının neredeyse hepsi için geçerlidir, anne ya da baba ya da büyükanne ve büyükbabadan en az birinin başka bir dil hatta inançtan olduğunu öğrendiğinde sert bir “kimlik” sorgulamasıyla karşılaşırsın: Sen Türksün, Kürtsün, Ermenisin, Lazsın, Rumsun, Çerkessin, Gürcüsün, Arnavutsun, Boşnaksın, Pomaksın, gâvursun, gayrimüslimsin, bizdensin, bizden değilsin gibi saymakla bitmeyecek bir öteki olma tanımlamasıyla yüzleşirsin!

Artık senin senliğin, kim olduğun anlam ve önemini yitirmeye başlamıştır.

İşte tam da bu noktadan başlayarak yaşam mücadeleni sürdürebilmek için kendini daha da sıkı donatmaklığın gelir dayatır, aksi durumda içinde yaşadığın toplumun her türlü yaşamsal tehdit ve provokasyonlarına açık olarak varlığını sürdürmek zorunda kalırsın.

Evet, “kim”sindir “sen”?

“Kim”liğin dinsel referansların mı üzerine oturacaktır yoksa etnik kökeninin mi ya da “anadili”nin mi?

Senin “kim” olduğunu sana “kim” söyleyecektir?

Şu an yaşadığımız yeryuvarlağı üzerinde çok değişik yaş, cinsiyet, dil, din, ve kültürden sana benzeyen ya da benzemeyen 8 milyar insan yaşıyor; sen bu sayının 1 / 8.000.000.000’sın.

İşin çok zor değil mi!

Bana sorarsan, “sen”, “ben”, “o”, “biz”, “siz”, “onlar” kısacası “hepimiz” “bir”izdir. Bunu kavramak çok zor değil mi? Ama öyle; insan türü de diğer birçok türler gibi tek “bir” tür bu evrende.

“Ben”ce yaşam felsefemizi bu “bir”likten başlatabilmektir bu dünyadaki varlığımızı sürdürebilmemizin tek koşulu.

Çünkü önce “kendi”ni bilemezsen sonrasindeki “hiçbir şey”i anlayamazsın.

Yunus Emre’yi anmadan olmaz:

İlim ilim bilmektir
İlim kendin bilmektir
Sen kendin bilmez isen
Ya nice okumaktır

(*) Günümüzdeki “kendi” sözcüğünün bilinen en eski Türkçesi.

Fikret Yıldırım

Görsel | Google