FİKRET YILDIRIM


KİMLERDİ PEKİ

.


Çok sık okur ya da işitiriz, “Türkler, Mançurya’dan/Moğolistan’dan at üzerinde Batı’ya doğru yol alıp önüne geleni kesip biçerek Anadolu’ya varmışlar ve burada kurdukları imparatorlukların sonuncusuyla Avrupa kapılarına dayanmışlardır” diye.

İster istemez gülerim bu sözceyi okuduğumda ya da işittiğimde.

İspanya’dan gemiye bir yığın insanı bindirip de Güney ve Kuzey Amerika’ya çökerek yerli halkları hastalıkları ve barbarlıkları ile tarihin çöplüğüne süpürenler kimlerdi peki?

17. Yüzyılın hemen başında Amsterdam’da ilk borsayı kurup da bütün dünya denizlerine açılarak bugün halen dünya çapında sömürgeleri olanlar kimlerdi peki?

Britanya Adaları’nda gemilere binerek Güney Afrika kıyılarından Uzak ve Güney Asya’ya çullanarak “Üzerinde Güneş Batmayan İmparatorluk”u kuranlar kimlerdi peki?

Orta ve Güney Avrupa’dan hem kara hem demiryolu ve hem de deniz yollarını kullanarak Anadolu üzerinden Orta Doğu’ya ve Kuzey Afrika’ya yüklenenler kimlerdi peki?

Atlantik ötesinden gemilerle ve havayoluyla yola çıkıp Hiroşima ve Nagazaki’ye atom bombası bırakanlar kimlerdi peki?

20. Yüzyılın ilk yarısında kendilerini üstün ırk olarak tanımlayarak Avrupa’da milyonlarca insanın ölümüne yol açanlar Taklamakan Çölü’nden mi gelmişlerdi?

Yaşamı ve dünyayı anlayıp kavramaya çalışırken nerede yaşıyorsak yaşayalım, hangi dili konuşuyorsak konuşalım, insan türünün bir teki ya da öbeği olarak hep aynı kör noktadan bakıyoruz gerçekliğe. Bulaşıcı olan “ben korkusu”, çık kısa sürede “biz korkusu”na dönüşüp ölümcül çatışmalara ve savaşlara yol açabiliyor. Bundan sonra da gelsin “... Çinliler”, “... Ruslar”, “... Amerikalılar”, “... Fransızlar”, “... Almanlar”, “... Türkler”, “... Kürtler” vb. hakaret ve küfür tamlamaları.

Özcesi; insan, tüm zamanların her koşulda yaşayabilen en “benci” ve en “bizci” canlı türü ve de dünya üzerindeki tüm canlılar için en tehlikelisi.

Milliyetçiliğin ve şovenistliğin geçmişi iki yüzyıldan öteye gidemezken, semavî ya da dünyevî inanç ve dinlerin geçmişi ise iki binyıldan öteye gidemiyor.

Varoluşumuzu “an”layıp türümüzü geleceğe taşıyacaksak eğer bireysel ve toplumsal ve hatta küresel hastalıklardan en kısa sürede kurtulmak zorundayız.

Aksi durumda yalnızca kendimizi değil tüm canlılığı yok edebilecek güçteyiz.

Fikret Yıldırım

Görsel | bilgeyik.com