Asla bilemeyeceğimiz ve seçemeyeceğimiz bir zamanın bir anına ve mekânına "kon"arız.
Söz "kon"usu bile edilemeyecek bu büyülü olasılık ve bu öngörülemezlik üzerine, zamanla varlık ve varoluş bilincine varırız.
Böylelikle bizden önce kendimizden başkalarının da "kon"ulmuş olduklarının ayırdına erer, giderek de kendimizden sonrakilerin "kon"masına neden oluruz.
Daha sonra da, karşılıklı olarak "kon"uşmaya başlarız. İşte tam da bu noktada, "an"laşabilmek kendini dayatır; "kon"muşlarla "kon"ulmuşların "kon"uşma çabası, sayısız "kon"u başlıklarının açılmasını zorunlu kılarak, zaman ve mekân boyutunda vazgeçilemez "kon"uklukların önünü açar.
Artık "kon"u - "kon"şu bir olup birarada "kon"aklamaya başlar, üzerine toz "kon"durmayacağımız güzelliklerin ve dostlukların karşı "kon"ulmaz savunucuları ve koruyucuları oluruz.
Bu yalan dünyadaki "kon"ukluğumuz ise yüce Yunus'un insanlık belleğimize pek güzel "kon"duruverdiği gibi zaman sonsuzluğunda yankılanır durur:
"Yalancı dünyaya "kon"up göçenler
Ne söylerler ne bir haber verirler
Üzerinde türlü otlar bitenler
Ne söylerler ne bir haber verirler"
Özcesi; "kon"uşma, "kon"muşlarla "kon"ulmuşların karşı "kon"ulmaz "an"laşabilme sevdalarıdır.
Fikret Yıldırım
Görsel | www.tumblr.com