FİKRET YILDIRIM


LÜBBEY - ÖDEMİŞ

.


“Akan Nehir Değil Sudur, Geçen Zaman Değil Biziz.” (*)

Yüzlerce yaşındaki zeytin ağaçlarının üzerindeki kuşların sabah senfonisi ile açıyorum gözlerimi, bir bahar gününe.

Bir resim albümüne bakarken girivermiş gibi resimlerin anlarına; zamanı belli olmayan bir kahvaltı sofrasındayız. Çoktan unutulmuş kuş sesleri eşlik ediyor kahve sohbetimizde.

İnce ince yağmur çiseliyor dışarıda. Binlerce yıllık geçmişin çağrısına uyacağız bugün, kar da çamur da yağsa.

Mesleklerinin en dinamik ve parlak, memleket ve vatan sevgisiyle dolu temsilcileri hukukçularla geçirilen keyifli bir akşamın ertesindeyiz; damağımızda insan sevgisinin ve saygısının unutulmaz tadıyla.

Ödemiş’in çarşısından geçiyoruz, çok gizli bir görevi üstlenmiş gibi olmanın kararlılığıyla. Otomobili Kadir sürüyor, yanındaysa eşi Nuran. Yaklaşık 10 beş km’lik bir yolumuz var. Yokuş yukarı, döne kıvrıla yol alıyoruz yeni açılmış çamur zemin üzerinde. Sarp yamaçların üzerinden hiçbir ev ya da insanın olmadığı güzergâhımızdan bilsemeyle sürdürüyoruz yolculuğumuzu.

Az sonra yaşam belirtisi olmayan, metruk evlerin olduğu bir köy görünür gibi oluyor. Sonra birden kayboluyor bu görüntü, şekerleme yaparken görülen belirsiz bir rüya görür gibi.

“İşte geldik” diyor Kadir, “burası”.

“Burada dur lütfen Kadir” diyorum, “bir resim alalım!”.

Bir iki resim çektikten sonra az daha sürüyoruz otomobilimizi. Ve kısa bir süre sonra, yolun yanıbaşındaki köhnemiş ahşap ve kerpiçten, kiremitleri seyrelmiş evin önünde duruyoruz. Kadir, usulca park ediyor.

Ortalıkta ne bir insan, ne de bir başka canlı belirtisi var. Yağmur çiseliyor terk edilmişliğin üzerine. Yalnızca yağmur “şimdi”ye tanıklık ediyor oradaki varlığımıza; geldiğimiz köyse anımsanmaya çalışılan yitik bir hatıra gibi önümüzde.

Otuz yıl önce sonsuzcasına susmuş köy gibi susuyoruz biz de. Ağzımızı bıçak açmıyor. Birbirimizin yüzüne bakmaktan bile çekiniyoruz, gördüğümüz hüznün ağırlığından.

Yürümekte zorlandığımız zemin üzerinde, usul usul ilerliyoruz terk edilmişliğin mimarisi içerisinden. Yıkık duvarlar, eğreti balkonlar, derme çatma çatılar, camsız pencereler, kiremit kırıklarıyla kaplı eğri büğrü patikalar arasından yürümeye çalışıyoruz.

Üzerinde 1880 yılına tarihlenmiş, kapısı ardına kadar açık, içine girmeye ürkülen minaresiz bir caminin önünde duruyoruz aniden. Başlarımızı uzatıyoruz sessizce, açık ahşap kapıdan içeriye. En son toplu ya da tekli ibadetin ne zaman yapıldığını anlamaya çalışarak.

Ayak izlerini bulmak istiyoruz koca köyü terk edenlerin.

Derken, kapısının üzerinde 97 ev numarasıyla “Taş Kahve”nin önünde buluveriyoruz kendimizi.

“Buyrun, abey buyrun!”

Mehmet karşılıyor bizi. Çayı ve sevgisi demlenmiş, bizleri bekliyor. Bir yandan çaylarımızı yudumlarken, öte yandan da Mehmet’i dinliyoruz.

“Bizim Ödemiş’in insanları burayı pek bilmiyor. Ben tek başına bu kahveyi aldığımda, 25 müşterim vardı benim. Hepsi birer birer vefat etti. Ben kahveyi kapatmış olsaydım o zamanlar, burası tamamen bitmişti. Burayı satan kişiye bir vefa borcu olarak, burada tek bir kişi kalıncaya kadar kalacağıma söz verdim. Şu an 8 sakini var köyümüzün. Başka da hiç kimse yaşamıyor köyümüzde. Ben de Ödemiş’ten gelip gidiyorum hergün.”

Bozdağ’ın eteklerinde, deniz düzeyinden 500 metre yükseklikteki, 1930’larda kendi elektriğini kendi üreten, 130 haneli Yörük Türkmen köyü, türlü çeşitli tanımlamalarla bugün tam bir harabe olarak nefes alıp vermekte olan “çıkmadık candan ümit kesilmez” bir ceset görünümü veriyor.

Türkmen aşireti Aydınoğulları Beyliği’nin uzun süre egemenliğinde kalmış köyümüz, daha sonra Osmanlı egemenliğine geçiyor. Efsaneye göre, Lüb ve Dab adlı iki Türkmen Beyinin anlaşmazlık sonucu iki köyü aralarında üleşmeleriyle Lüb Bey’e düşüyor köyümüz.

Fotoğraf sanatçısı Levent Aybars Özdemir’in 2011 Yılı’nda fotoğrafladığı “mecnun” Fevzi Bostancı’nın bilinmeze yürüyen resmine gözlerimiz dolmuş bakıp, Zaman Tanrısı “Kronos”un önünde saygıyla eğilerek vedalaşıyoruz “Lübbey” Köyü ile.

Fikret Yıldırım

(*) Adını anımsayamadığım bir Fransız düşünürün sözü.

Foto | Levent Aybars Özdemir - "Mecnun" Fevzi Bostancı 2011 • #Lübbey

/resimler/2019-7/6/2027511024442.jpg