FİKRET YILDIRIM

Tarih: 26.05.2019 11:46

NAARDOUN YA DA NARDIN

Facebook Twitter Linked-in

NAARDOUN YA DA NARDIN

“Bir ulusu yok etmenin en kestirme yolu, onun dilini yok etmektir.”
Konfüçyus

 

Filoloji, 16. Yüzyılda oluşmuş biçimiyle Latince ve Eski Yunancadaki “philologia” sözcük kökünden dilimize girmiş bir bilim dalı. “Sevgi” anlamına gelen “philo” ve “kelime ya da sözcük” anlamına gelen “logia” sözcüklerinin birleşmesiyle “sözcük sevgisi, dil sevgisi” anlamını oluşturuyor.

Kendimi bildim bileli sözcük, dil ve insan sevgisi üzerinden yürüttüğüm okumalarımı, dört yıllık lisans öğrenimimle (Alman Dili ve Edebiyatı/Alman Dili Filolojisi/Germanistik) pekiştirerek yaşamı da genellikle bu çerçevelerden okumayı alışkanlık haline getirdim.

Böyle olunca, karşılaştığım bana ilginç gelen sözcüklerin etimolojik kökenlerinin izini sürmek de benim için zamanla bir tutkuya dönüştü.

Geçenlerde bir gün, otomobilimle Berlin’deki Windscheidstrasse üzerinden geçerken birdenbire “Naardoun Restaurant” adında bir restoranın tabelasını görür görmez, şimdi artık bir ilçe olarak yönetilen, doğduğum Yenipazar Nahiyesi’nin köylerinden biri olan “Nardın Köyü” bilinçaltımdan su üstüne çıkıverdi.

Durup kendilerine sormayı da akıl edemeyip, uzaklaşıp gittim oradan. Hemen ilk fırsatta bilgisayarımı açıp araştırmaya koyuldum. Naardoun Restaurant, İran mutfağından oluşan yemekler servis ediyordu. Öyleyse bu “naardoun” sözcüğü Farsçadan geliyordu, burası kesin. Sonra sözcüğün ilk hecesi olan “naar”ın dilimizdeki “nar” sözcüğüne benzediği yargısına vararak araştırmamı sürdürdüm ki, her iki sözcüğün de “nar” anlamına geldiği ortaya çıkmıştı.

Kısacası; “naardoun”, Farsçada “nar tanesi” demekti. Eşdeyişle bizim “Nardın” köyü de “nar tanesi” anlamına geliyordu. Nardın köyünün bu adı ne zaman aldığını ve bu köyümüzde nar ağaçlarının çok olup olmadığını henüz bilmiyorum. Ama bildiğim bir şey varsa o da, yüzlerce yıl önce Asya'dan Anadolu’ya akan Türk boylarının İran üzerinden geldiklerinin hepimizce bilinen bir gerçek olduğuydu. Çünkü anne tarafımın da, en az 150 yıl öncesine dayanan tarihlemeyle, bugün Golestan (Horasan) denilen ve İran’ın kuzeydoğusunda yer alan (Türkmen Sahra) ve bugünkü adıyla Terjenli (Tercanlı) denilen kentten yola çıkmış olduklarına ulaşmıştım.

Yeryüzü yuvarlağı üzerinde, ilk olarak Kuzey Afrika’da ayağa kalkarak kuzeye doğru yol alan ve oradan da doğu (Asya) ve batı (Avrupa) yönüne yürüyen insan, binlerce yıllık süreç içerisinde, bugün birçoğu tarihin derinliklerinde yitip gitmiş çok çeşitli kültürler yaratmış ve buna göre de gittikleri her yere bu kültürlerini de taşımıştı.

Bugün yeryüzünde 6 bine yakın dilin konuşulduğunu söyleyen bilime göre, bir çok irili ufaklı dil de ekonomik ve kültürel emperyalizm nedeniyle her şeye karşın yok olmakta ve bu yok olma tehdidi hız kesmeden sürmektedir.

Yıllar öncesinden anımsadığım bir örnekse, Balıkesir’de Kafkasya dillerinden biri olan Ubıhça’yı konuşan son Ubıh’ın da ölmüş olduğu haberiydi.

Hiç bir dilin yok olmadan yaşayabileceği, insanca ve sevgice bir dünya dileği ve özlemiyle.

Fikret Yıldırım

Görsel | https://twitter.com
/resimler/2019-5/26/1200139241763.jpg


Orjinal Köşe Yazısına Git
— KÖŞE YAZISI SONU —