FİKRET YILDIRIM


ÖĞRETMENLER GÜNÜ *

.


Doğa bilimlerinin, 13,8 milyar yıllık evrenimizin 4,5 milyar yaşındaki dünyamızda 2 yüz bin yıl önce ortaya çıktığında hemfikir olduğu atamız “homo sapiens”in, konuşmayı ve yazmayı tam olarak nerede ve zaman başlattığına ilişkin tarihlemelerini bu yazımızın kapsamı dışında tutarsak, tarihsel süreçte yok olup gitmiş sayılamayacak nicelik ve nitelikteki dilleri de dil arkeologlarının çalışma alanlarına terk ederek burada ve şimdide anlaşabildiğimiz Türkçemize gelebiliriz.

Bilebildiğimiz yaklaşık 2 bin yıllık “Türk(lerin) Tarihi”ni göz önünde bulundurduğumuzda, 6 yüz yıllık Osmanlı İmparatorluğu deneyiminden sağ salim çıkabilmiş Türkiye Türkçesi’nin, Mustafa Kemal Atatürk’ün 12 Temmuz 1932’de, Samih Rifat, Ruşen Eşref, Celal Sahir ve Yakup Kadri Karaosmanoğlu gibi kurucularının hepsini de dönemin milletvekili ve edebiyatçılarının oluşturduğu Türk Dili Tetkik Cemiyeti’ni kurdurmasıyla bugünlere dek gelebildiğini görüyoruz.

1934'te yapılan kurultayda cemiyetin adı Türk Dili Araştırma Kurumu, 1936'daki kurultayda ise Türk Dil Kurumu olarak değiştiriliyor.

Evrensel ölçekteki tüm bu zaman ve mekân fırtına ve depremlerinin orta yerindeyse, bir meslek ve bu mesleğin ideal insanı olan “öğretmen”, kutsal bir sütun olarak değeri ve önemi her geçen zaman artarak yükselmesini sürdürüyor.

“Öğretmen” sözcüğü, “öğ-” ad köküne ulanmış “-ret-” ve “-men” yapım ekleriyle türetilmiştir.

[Sözcüğün köküyse Türkçedeki düşünmek anlamına gelen “ö(ğ)-mek” eylemidir. “Ög/öğ” sözcüğü “akıl ve zihin” anlamlarına geldiği gibi “anne” anlamında da kullanılagelmiştir. “Öksüz/ögsüz” (annesiz, yetim) buna ilişkin yalın örneklerdendir.] (**)

Ayrıca “öke/öge” sözcüğü de bilge anlamındaki bir başka örnektir. “Övmek/öğmek, öğüt/ögüt, öğe/öge, öğünç/ögünç” sözcüklerinin yanı sıra “öğ-ren-mek”, “öğ-ret-mek”, “öğ-renci”, “öğ-rence”, “öğ-reni”, “öğ-renim”, “öğ-reti”, “öğ-retim”, “öğ-retke”, “öğ-retsel”, “öğ-üt” gibi kimisi yaşam sahnesinden çekilerek tarihin belleğine gelişigüzel atılmış daha pek çok sözcük örneklenebilir.

Kısaca toparlarsak; “akıl, zihin, düşünce” anlamlarındaki “ö(ğ)” ad kökünden türemiş “öğ-ret-men” sözcüğümüzün ne derece önemli bir adı nitelediğini hemencecik görüveririz.

Bence “öğretmen”, birey ve toplum yaratma sanatının en “kutlu” ve “kutsanası” ustasıdır.

Yitirdiğimiz ve yaşamakta olan tüm öğretmenlerimizin ve de yıllar sonra kendileriyle büyülenmişçesine yeniden buluşabildiğim sevgili öğretmenlerim Tamer Tezin, Mesut İzgi ve Abdullah Varol'un evrensel günlerini “kut”suyor ve “kut”luyorum.

Fikret Yıldırım

 

(*) Türkiye’de her yıl 24 Kasım, Öğretmenler Günü olarak kutlanır. Bu, 1981 yılında başlamış bir uygulamadır.

24 Kasım 1928, Türkiye Cumhuriyeti devletininin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk’ün "Millet Mektepleri’nin Başöğretmenliği"ni kabul ettiği gündür. Bakanlar Kurulu, Mustafa Kemal Atatürk’e "Millet Mektepleri Başöğretmenliği" unvanını 11 Kasım 1928'de yaptığı toplantıda vermiş ve bu unvan, 24 Kasım'da Millet Mektepleri Talimatnamesi'nin yayımlanması ile resmileşmişti. (Vikipedi)

(**) Vahit Türk – Hacettepe Üni. Türkiyat Araştırmaları Sayı 4 / 2006