FİKRET YILDIRIM


PARA

.


Farsçadaki “küçük parça” anlamına gelen “pare” sözcüğünden dilimize yerleşmiş bir sözcüktür.

Hepimizin sahip olsa da olmasa da, bilip kullandığı ama neredeyse hiç birimizin tam olarak anlayıp da anlatamadığıdır “para”.

Binlerce yıl öncesinde deniz kabuklarından, sığır ve keçi vb. hayvanlara ve oradan da tuza ve daha sonra gümüş, altın vb. gibi çeşitli madenlere uzanan yolculuğunda “para”, insanların sayısal olarak büyüyen kalabalıklar halinde yaşamalarıyla doğru orantılı olarak mal ve hizmetlerin değiş-tokuşu/takası zorunluluğundan doğan bir fenomen olagelmiştir.

İkili ya da aile içi ya da küçük eş dost grupları içerisindeki alıp vermelerde, yardım etmelerde, imece örneğinde olduğu gibi küçük çaplı tarla ekip biçmelerde karşılıklılık esasına dayanarak “para” alış verişi söz konusu olmazken, kişi sayısının giderek artmasıyla, örneğin bir binanın inşasında ya da herhangi bir işin çok sayıda insanca tamamlanabilmesinde, “para”nın kullanılması kaçınılmazlaşmaktadır. İşte paranın geniş yığınlarca anlaşılabilmezlik/bilinemezlik boyutu da tam da burada başlamaktadır: Nicelik artışı nitelik karmaşasına yol açmaktadır.

Günümüzdeki biçimleriyle madenî, kâğıt ve bankalarda olduğu gibi sayısal paralar, dünyanın her yerinde işlem görmektedirler. Bugün bunlara alternatif bir de kripto paralar eklenmiştir ki, gündelik bilinçle yaşayan geniş halk kitleleri için, terminolojideki diğer bir çok yatırım aracının adını bile anmaksızın betimlemesi içinden çıkılamaz bir girdaba dönüşmüştür.

“Paraya nereye gidiyorsun demişler, çoğun olduğu yere demiş.”

“Paran mı var, derdin var.”

“Para veren altın bulsun!”

“Paran kadar konuş!”

“Parasız pazara, kefensiz mezara gidilmez.”

“Para ile imanın kimde olduğu bilinmez.”

“Parayı veren düdüğü çalar.”

“Ak akçe kara gün içindir.”

“Dipsiz kile, boş ambar.”

Dilimizde para üzerine söylenmiş, saymakla bitmeyecek sayıdaki atasözleri ve deyişlerden gelişigüzel alıntıladığımız yukarıdaki örneklerden de görüleceği üzere, kapitalizmle görece olarak geç tanışan toplumsal kültürümüz, bugün bilim ve teknolojinin en etkin ve yetkin yaratıcısı ve kullanıcısı olan küresel finansın “para”yı nasıl da mutlak egemenliğinin büyüsü olarak yönettiğini kavrayıp anlayabilmekten ne yazıkki çok çok uzaktadır.

Ve bu nedenledir ki, küresel finansın, “para” illüzyonu ile herkeslerin kıskandığı(!) “aynanın karşısındaki cadı” olduğunun bile farkına varamamaktadır.

Özcesi; küresel emperyalizmin toplumların tarihsel ve modern değer anlayışları, kültürel birikimleri, dindar ya da lâik oluşları ile hiç mi hiç ilgileri yoktur. Onlar, yalnızca söz konusu toplumun nefesi ve kanı olan “para”yı kontrol ederler; başkaca hiç bir şey onları ilgilendirmez.

Fikret Yıldırım

Görsel | http://yumurtaliekmek.com