FİKRET YILDIRIM

Tarih: 07.03.2025 16:46

UROBOROS (*)

Facebook Twitter Linked-in

Birisine ya da bir şeye, düş ya da düşünceye bir “ad” verdiğinde, o anda onu bilince, yazıya, sese ya da kâğıt vb. gibi herhangi bir düzleme yapıştırmış olursun.

O artık, senin verdiğin adla tanımlanmıştır; ekmek dersin, su, hava, rüzgâr, ağaç, rüya, hayvan, insan, müslüman, gâvur, peygamber, Allah, ... dersin.

Senin “ad” vererek, “ad”landırarak yarattıkların o “an”da artık nefes alıp vermeye başlamışlardır.

Japon dersin, Çinli, Arap, İngiliz, Fransız, Alman, Arap, Türk, Kürt,... dersin; senin “an”ladığınla, onun ya da ötekinin “an”ladığı hiç bir zaman aynı değildir ve asla da olmayacaktır.

“Ad” verme, “ad”landırma eşdeyişle “dil”, uçan kuşun havada bıraktığı iz gibi yalandır. Anlam dilde değil dilsizlikte, sessizliktedir. İnsan, sessizlikten, dilsizlikten korktuğu için konuşur, yazar, “ad”landırır.

Bana “Türk” der, sana “Kürt”, ötekine “Laz, Arap,...” der ve bu, var olduğu sürece bilinemeze dek akar gider.

İyiyi ve kötüyü ayırt edemiyorsa, kötünün oyuncağı, kendini bilebilmişse iyinin bayrağı olur.

Elini yüzünü, üstünü başını kana bulamışsa, gerçekliği geçmiş-şimdi-gelecek boyutlarında “ad”landıramamışsa, ölümle burun buruna geldiğinde bu kez yalan söyleyerek, tüm bildiklerini tersine çevirerek “ad”landırmaya başlar.

“Benden daha büyük milliyetçi yok” der, “en büyük dindar benim” der, “Allah yolunda canım feda” der...

Sonra birdenbire “milliyetçilik”in içini boşaltmış çöplüğe dökmektedir; “dindar”lık balonunu patlatmıştır, “Allah yolu” tabelasının yönünü tersine çevirmiştir.

Kıskıvrak yakalanıp derdest edildiğinde ve ardından gözleri açıdığında “benim annem de Türk zaten, sizinle işbirliğine hazırım” der.

İnsandır, hep der, hep “ad”landırır, hep yalan söyler, hep sever, hep öldürür, önce süt sonra kan içer.

En güvenilmez, en tehlikeli, en güzel, en çirkin, en kan emicidir.

Kendi “ad”ını bile kendi koyamazken, her şeye bir “ad” vererek kendini ve herşeyi yok eder; doğar, yaşar, ölürdür. 

Başlangıç ve bitiş, sınırsız ve sonsuz bir çemberdir.

Fikret Yıldırım

(*) Kendi kuyruğunu ısıran, döngünün sonsuzluğunu simgeleyen yılan figürü, Eski Mısır, Eski Yunan ve İskandinav mitolojilerinde değişik yorumlarla karşımızda durur.
 

Görsel | pixabay.com


Orjinal Köşe Yazısına Git
— KÖŞE YAZISI SONU —