Bilim, dille düşünmediğimizi, dili düşüncelerimizi sözlü ya da yazılı olarak aktarmak için bir araç amacıyla kullandığımızı söylüyor. Bu analiz ve sentezi ise farelerin ve maymunların beyin hücrelerinin davranışları üzerinde yapılan deneylere dayandırıyor.
Beyin cevizinin sol yarısının dilsel işlevleri yerine getirirken sağ yarısının da görselliğin yönetim merkezi olduğunu savlıyor. Ve bunun matematiğinin formülleri üzerine çalışıyor.
Bu durumdaysa bir iletişim aracı olarak dilin yazılı ve sözlü dağarcığının, abecesinin ve vurgulamalarının iletinin ereğine etkisi son derece önemlileşiyor.
Peki, dil bozulur ya da yok olursa düşünce bundan nasıl etkilenecektir?
Öyle ya, örneğin İslam peygamberinin adı Latin harfleriyle “Muhhammed” olarak yazılırken çeşitli Arap diyalektlerinde “Mahomad”, “Muhamed”, “Muhammad”, “Mahmood”, “Mehemmed” gibi çeşitlilikler gösterirken Türkçede de “Mahmut”, “Mehmet”, “Ahmet” karşılıkları ile yer bulmakta. İslamiyetin yaşadığı çeşitli ülkelerde ise çok farklı söyleyiş ve yazılışı olan bu sözcüğün örneğin Fildişi Sahilleri’deki görünüşü ise “Amadou” olabilmektedir. Anlamı ise “hamd” kökünden türeyerek “övgüye değer, övülesi” olarak benimsenir.
Bu örnekler bize, tek bir sözcüğün doğduğu yerden havalanarak çok değişik yönlere konup başka başka yazılıp söylenerek adlandırıldığını gösteriyor.
Bu durumda diyebiliriz ki, “kar” gördüğümüzde beynimizde oluşan “düşünce” ile “kar” dediğimizde karşımızdakinde oluşan “kar” ya da “beyaz” düşüncesini ayırt edebilmemiz olanaksızlaşmaktadır.
Görünen, işitilen, tadılan, dokunulan, hissedilen ya da sezilenin düşünce bağlamında resmini dil kamerasıyla çekebilmek “sıfır”a yakın bir noktada durmaktadır.
Söyleyip yazdıklarımız dinleyip okuyanların anlayabildikleri kadarsa biz neyin peşindeyizdir?
Üstelik bir de “sıfır”dan gelip “bir” oluyor ve sonrasında da yeniden “sıfır”a dönüyorsak, “an”lamın matematiğini kim çözebilecektir?
Aynadaki yansını kendin sanıyorsan dünyaya baktığında gördüğünü ne sanacaksındır?
Öbür dünyaya inanma korkun bu dünyaya bakıp anlayabilme korkaklığından olmasın sakın!
Dile getirmekten korkuyorsun ama düşünmekten asla korkma, çünkü zaten anlaşılamayacaksın!
Fikret Yıldırım
Kendi Ördüğünün Tutsağısındır

